Sokağın dili ve iktidar
Seksen yıllık bir travmadan olsa gerek, 11 yıldır iktidarda ve herşeyi değiştirmiş olmasına rağmen, Ak Parti hâlâ biri kovalıyormuş gibi davranıyor. O günler geçti... Bu halk size güveniyor. Bakmayın anketlere ve sandığa!... Sessiz çoğunluğun oranı yüzde yetmiş... Niye hâlâ kovalanıyormuş telaşındasın ey iktidar!...
Kasma kendini!...
Germe ve gerilme!...
Rahat ol!...
Sokakta az da olsa hâlâ 20. yüzyılın siyaset dilini kullananlar var. Onlar hâlâ “asker” ve artık onlar sadece “mâzur”. Kahir ekseriyeti “new-age dili” kullanıyor ve “homo-internetus” kuşağı bunlar. Önceki zamanların yönetimini ve siyaset dilini bilmiyorlar. Bunların bir kısmı, daha düne kadar, hiç çay-kahve içmemiş, hiç patates-domates yememiş olan Fatih Sultan Mehmed’in televizyon seyrettiğini, internet ve cep telefonu kullandığını; “fatih” kelimesinin onun “nickname”i olduğunu zannediyordu. Son 11 yılda nelerin değiştiğini, hangi badirelerden geçilerek, hangi bedeller ödenerek bugünlere gelindiğini hâlâ bilmiyorlar. Tamamına yakını, “28 Şubat” dendiğinde, sadece bir ayın son günü olduğunu zannediyor. Bırakın 28 Şubat’ı, daha 27 Nisan 2007’de neler olduğunu bilmiyorlar. 2008’de yaşanan ve bir iktidar partisini kapatma teşebbüsünden bile bî-haber bu gençlik. Bu gençlik hep 5. vites ve düz yolu biliyor. Ne viraj gördüler ne yokuş!...
Stadyumlar nefis... Yollar ya otoban veya 4 şeritli... Her yere uçak var ve herkes uçağa binebiliyor... Bir tık ile dünyanın her tarafına ulaşabiliyor... Kumandaya bastığında binlerce kanal seyredebiliyor. Buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası, televizyon, sabit telefon artık lüks değil... Yamalı elbise giymek yılaaar öncesinde kalmış... Ne yaması!.. En garibanında bile marka giyinmek trend olmuş. Her ilde üniversite, her ilçede fakülte veya yüksekokul var; okumak için büyük şehirlere gitmiyorsun. Ve hepsinden önemlisi artık tank sesleriyle uyanmıyorsun...
Bundan 30-40 yıl önce böyle miydi?... Bunların tam tersi idi.
Bundan 20 yıl önce böyle miydi? Yarısı böyleydi..
Bundan 10 yıl önce böyle miydi? Bir kısmı hâlâ öyleydi?
Şimdi böyle mi? Hiç birisi böyle değil artık.
Ama bunları hepsi araçtır... Hedefi sadece araca odaklamak çok yanıltır. Demirel de ağzını açınca yollardan, barajlardan, elektrikten bahsederdi... Sonu ne oldu?
Kitleleri sadece araç odaklı görürseniz, yanılırsınız... Araçlar ve sağladığı imkânların etkisi çabuk unutulur. Araçlar kalıcı ve derûnî etkisi olup fark yaratan bir şey değildir.
Gençliğin yeni trendini okumak lazımdır. “Kredileri ve bursları şu kadar yükselltik... Şu kadar yurt yaptık... Artık kitaplar bedava... Şu kadar derslik yaptık...” sözleri, trendin okunması değil, günlük ihtiyaçların karşılanması demektir ve farkındalık yaratmaz. Bunu Demirel de yapmıştı vaktiyle... Sonunu gördük.
Gençliğin tek meselesi “araçlar” değildir. Yeni çağın gençleri, kırılma ve evrilme noktası sonrasının rahatlığını yaşıyor.
Bu gençlerin herşeyi ama herşeyi var...
Fakat hikâyeleri yok...
Hayatları anlamsızlaşmış...
Kendilerini yalnız hissediyorlar...
Büyüsel idealler kurma imkânları verilmemiş. Çoğu kendini boşlukta ve aidiyetsiz hissediyor. Bunlara 20. yüzyıl değer ve ideallerini veremezsiniz. Bu gençler ne Kemalist olurlar, ne milliyetçi, ne solcu, ne de dindar!... Gençler sadece kendileri olmak istiyorlar ve kendi hikâyelerini, kendi büyülerini kendileri yaratmak peşindeler. Kemalist olacaklarsa da kendileri olmak istiyorlar; milliyetçi, solcu, dindar olmak istiyorlarsa da kendileri olmak istiyorlar. Devletin/iktidarın bir şey empoze etmesini istemiyorlar. İktidardan bekledikleri tek şey, “dışlanmama” ve “tatlı dil”.
İnanıyorum ki Başbakan, kullanacağı bir kaç cümle ile çoğunun kalbini fethedecektir. Bu dili “faiz lobisi” ve “İstanbul sanayi cuntası”ndan önce Başbakan keşfetmeli ve “eylemsel demokrasi”nin içini bu gençlerin geleceğe dair umutları doğrultusunda doldurmalıdır. Ve ne gariptir ki, bunu yapabilecek tek kişi gene Başbakan’dır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.