Yağmurdereli’nin “başörtülü eş” hayâli!..
“Kartel” tabir ettiğimiz medya organizasyonunun yaylım ateşi altındaydı...
“Kanser hastası olduğu filan hikaye!” diyorlardı...
“Reklam”mış!..
Osman Bey; “kanser”den vefat etti...
özür filan yok...
Zira; ar, hayâ kalmamış!...
-
Merhum Yağmurdereli’nin “siyasi tercihine” içerlemişlerdi de...
“Bazı laflarına” takılmışlardı, daha ziyade...
Hatırlayın lütfen...
Ne demişti bütün samimiyetiyle:
“İsterdim ki;
Eşimin başını yalnız ben göreyim!..”
-
“Yeni evleniyorum, 25 yaşındayım, kız da 20 yaşında. Eşimin başörtülü olmasını tercih ederdim. Saçının telini yalnız benim göreceğim bir eşim olsun isterdim!..”
-
“Düşün; Akşam eve geliyorsun...Eşinin saçını bir sen görüyorsun!..”
-
Evet...
Osman Bey, aynen bunları söyleyince...
Eş seçiminde “patron beğenilerini” göz önünde bulunduran malûm yazarların hedefine yerleşti...
Kimi, “AK Parti tabanına mesaj veriyor” dedi.
“Mesajın esas adresi Recep Tayyip Erdoğan” diyenler oldu.
Osman Bey’in bu laflarının “Başörtüsüz eş Esin Hanım’a hakaret” niteliğinde olduğunu filan öne sürmek suretiyle, “fitne-fücur”a yönelenler vesaire...
Böyle...
“Kartel”in yaylım ateşi altında bulunduğu sıcak saatlerde...
Görüşmüştük rahmetliyle...
Etkilenmişe benzemiyordu...
“Biliyor musun” dedi;
“Bu adamların dişi yalnızca bize geçiyor!.. Bunlar, ‘yazmış olmak için yazan’ herifler!.. Sizin gazetenizin bazen bunların yalanlarını ortaya koymak için gayret sarf ettiğini görüyorum. Boşa uğraşıyorsunuz. İnan ki değmez, ben şimdi bunlara cevap versem yarısı boşa gider!..”
-
Bize “yazmaya değer” malzeme lazımdı...
Bundan dolayı da; “olsun be” dedik:
“Yarısı boşa gitse de diğer yarısı onlara da bize de yeter!..”
Böyle üsteleyince....
“O zaman yaz kardeşim” diyerek girdi söze:
“Evet, ben bir başörtülüyle evlenmek isterdim...
Ya da, şimdi evlenecek olsam öyle birini tercih ederdim!..
Bunun Ak Partili olmamla alâkası yok!..
Bu yaştan sonra, birilerinin hoşuna gitsin diye konuşacak değiliz...
Ben, tesettürlü hanım tercih ederdim arkadaş...
Size ne!..”
Osman Bey, açık yüreklilikle konuşuyordu ama...
Bir de “Hanımefendi” vardı... O başörtülü değildi...
Ve bu söylediklerinden “Keşke Esin hanımla evlenmeseydim” gibi bir sonuç çıkartılabilirdi... Bu endişemizi münasip biçimde dile getirmeye çalıştığımızda... “Hayır, hayır” dedi:
“Bir evliliğimiz var. İyi de gidiyor şükür. Elli yaşından sonra kimseyi kapanmaya zorlayacak halimiz yok. Ancak, bir hissiyatın dile getirilişi işte. Ben, saçını sadece bana gösteren bir hanımla evlenirdim, zamanı yeterince geriye alabilseydim!..Onu söylüyorum, o kadar!..”
Sohbetin bu kısmını sona erdirmeye çalıştım...
Olmadı...
Osman Bey doluydu...
“Müsaadenizle şunu da dile getirmek istiyorum” diyerek devam etti:
“Ben bugün başını örtmeyen bir hanımla evliyim.
Tersi olsaydı...
Yani, eşim başörtülü olsaydı ve ben çıkıp; ‘Zamanı geri alma imkanım olsa, başını örtmeyen biriyle evlenirdim’ deseydim... Bugün bana saldıran adamlar alkışlayacaklardı. Burada bir terslik var... Sanki, ne kadar açılıp saçılırsan, o kadar muteber oluyorsun!.. Hayır, bence örtünen bir bayanın eşine olan saygısı diğerininkinden daha fazladır!..”
Bunlar, elbette itiraz edemeyeceğimiz ifadelerdi...
Lâkin; “örtünen bir bayanın eşine olan saygısı diğerininkinden daha fazladır” yargısı biraz fazla gelmişti...
Bundan dolayı da itiraz edecek olduk...
Karşı çıktı: “Haklı olabilirsiniz ama... Ben de; ‘Bir kadın, güzelliğinin ne kadar büyük bir bölümünü erkeğine ayırıyorsa o kadar muteberdir’ diye düşünüyorum. Ben böyle düşünüyorum!..”
Osman Bey, hanımları “kıyafetlerine” göre sıralıyordu...
En aşağıda; plajlarda sere serpe yayılanlar, göbek gösterenler, iç çamaşırı sergileyenler vardı...
Bunları açık açık “edepsizler” diyerek anıyordu...
Bir üstte;
“Normal, öğretmen gibi giyinen hanımlar” diyerek tarif ettiği, başı açık olmakla birlikte, “edepli” giyinenler...
Daha üstte; “Geleneksel örtülüler.”
Ve hayalindeki: “Bilinçli olarak örtünenler!..”
Böyle kategorize ederken...
Araya girdik:
“Ya çarşaflı hanımlar?”
Güldü, Osman Bey...
“O bireysel tercihtir ama onu da istemezdim!..” dedi.
-
Vakit’in haber sayfalarına “kısmen” yansıyan bu sohbetten hayli etkilenmiştim...
Osman Bey, bizim gibi yaşamıyordu...
Lâkin; “kadın, iffet, mahremiyet, giz, gizem” meselesine bizim gibi bakıyordu...
Yani... Tam olarak değilse de, büyük ölçüde bizim gibi bakıyordu...
Sonradan fark ettim ki;
Osman Bey’in ifade ettiği genel tavrımızdı...
Sadece “Dindar” olarak bilinenlerimiz değil...
Dindarlığı “Ramazanlarda içki içmemekle” sınırlı olanlarımız da aile ilişkilerinde hayli ‘tutucu’ydu.
Eşinin “teşhir ürünü” misali arz-ı endam etmesini, “et göstermesini” ya engelliyor...
Ya da...
Engellemek istiyordu!..
Osman Yağmurdereli; “rezil ilişkilerin” hüküm sürdüğü sanat(!) camiasının taaa merkezinden haykırdı bu gerçeği...
Kıskançlığını “topuğa sıkma” ameliyesiyle gösterenler de vardı...
O böyle yapmadı...
“İffetle, tesettür”, “tesettürle evlilik kurumuna saygı” arasındaki ilişkiyi, “kültürel kodlarımızdan” ilham alarak dile getirdi...
Allah razı olsun!.. Allah rahmet eylesin!..