“Onları Uyarsan da Uyarmasan da Birdir”
Hak ve hakikate karşı gözünü, kulağını, aklını ve kalbini kapayanlar için Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kesin olarak inkâr etmiş olanları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, onlar inanmayacaklardır.”(Bakara,6; Yasin,10)
Böyleleri mademki inanmayacak, öyleyse onlarla uğraşmanın bir anlamı yok! Yapılan telkin ve tebliğler, sarf edilen bunca emekler boşa gitmiş olacak! Öyle mi?
Hayır, kesinlikle öyle değil!
***
Ayet-i Kerime’nin metnine dikkat edilirse, Allah Teâlâ “tahkik” edatını kullanarak kesin inkâr edenlerden söz ediyor. Bunlar, inkârlarında önyargılı, inatçı ve inkârlarını eyleme dönüştüren kimselerdir.
Bu tip inkârcılarda, bir muhakeme, bir akıl yürütme ve iyi niyetli bir yaklaşım asla söz konusu değil!.. Bu sebeple, bunları uyarsanız da uyarmasanız da sonuç değişmez. Çünkü, onların bütün organları gerçeklere kapalıdır.
Ancak, onların böyle olmaları, bizim uyarı görevimizi terk etmemizi gerektirmez. Çünkü, onların uyarılar sonucunda iman edip etmeyecekleri bizce bilinmemektedir. Peygamber dahil hiçbir insan, muhataplarının iman edip etmeyeceklerini bilemez. Bilselerdi, Nemrutlara, Firavunlara, Ebu Cehillere ısrarlı uyarılar yapılmazdı.
O halde, “Allah Teâlâ neden böyle buyurdu?” sorusuna verilebilecek cevap şudur: Onların uyarılmalarına rağmen hidayete ermemeleri ancak Allah’ın bilgisindedir. Sünnetullah’ın gereği olarak, aklını ve gönlünü önyargılı ve inatçı bir şekilde hakikate kapayanların sonu budur. Bu, İlahi bir yasadır.
O insanlar, ne zaman ki, beş duyu organlarıyla birlikte akıl ve kalplerini Hak ve hakikate açarlar ve bu konuda iyi niyetlerini gösterirlerse, önleri açıktır. Bunların, doğru yolu bulma ve hidayete erme ihtimalleri her zaman vardır.
***
Küfür üzere olduğu halde, Hak ve hakikatlerle karşılaştıkları zaman kalplerini İslam’a açan nice insanlar vardır. Bunlar, yukarıda sözünü ettiğimiz ilahi yasa gereği, yaptıkları iyi davranışlar, bağnazlık ve önyargıdan uzak iyi niyetli yaklaşımları sebebiyle hidayete ermiş olurlar.
Seçim, insanların kendisindedir. Allah Teâlâ hiç kimseye zulmetmez, haksızlık yapmaz. Hidayeti isteyen insan, verense Allah Teâlâ’dır.
Bu sebeple, bir taraftan insanlar arasında salih amelleri, iyi, güzel ve doğru davranışları yaygınlaştırmaya ve etkinleştirmeye çalışmalı, diğer taraftan da tebliğ, irşat, ikaz ve uyarı görevlerini yerine getirmekten vaz geçmemelidir.(A’lâ,9-11)
Bunlardan kimin, nasıl etkileneceği kişilerin kendilerine kalmış bir durumdur. Dileyen alır, dilemeyen almaz, sonucuna katlanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.