Sol öldü mü?

Sol öldü mü?

Soyut analizlere, felsefî argümanlara ihtiyaç hissettirmeyecek kadar sade ve basit bir durum var karşımızda. Buna rağmen gerçekler, zengin sol birikimin kaldıramayacağı kadar ağır. Adi gerçekler güzelim teoriyi berbat etmeye devam ediyorlar. Hem basit, hem de ağır gerçek şu: Türkiye'de sol adı verilecek bir siyasî düşünce veya akım artık yok.

Bugünlerde fazlasıyla göz dolduran Ufuk Uras, DTP oyuyla öDP'yi temsil eden, gerçekte temsil kabiliyeti olmayan bir figür. Keskin sol grupların hiçbirinin, marjinalliğin sınırlarını aşan bir temsil kabiliyeti yok. Marksizm'in devasa külliyatı sadece nostaljilere hizmet ediyor. Olayları solcu gibi gözleyip, solcu gibi yorumlayan ve kitlelere sol yolları gösteren kimse kalmadı. 60'lı 70'li yılların işlek beyinlerinin neredeyse tamamı, sosyal hareketlere bir yerinden tutunarak postmodern kargaşanın içinde kayboldular. CHP'ye alternatif sol partiler veya siyasî hareketler çekim merkezi oluşturamıyorlar. Baykal, geçmiş CHP liderlerinin hepsinden daha fazla rakiplerini safdışı bırakma becerisi gösteriyor. CHP, parti içi muhalefetin neredeyse hiç olmadığı şaşırtıcı bir durgunluk ve sessizlik dönemi yaşıyor. Baykal'a rakip olmaya kalkanlar siyasetten siliniyor.

Türkiye'de solun esamesi okunmuyor.

Ergenekon davası, CHP'nin muhalefette kalmaya kararlı olduğunu, iktidara gelme görevinin darbecilere devredildiğini gösterdi. Ergenekon'un solun iktidar enerjisini emip yok ettiği anlaşıldı. Tıpkı 60'lı yıllarda olduğu gibi.

Bugün solun başına gelenler, birçok açıdan 60'lı yıllarınkine benziyor. Tek Parti saltanatını kaybeden jakoben seçkinler, 27 Mayıs ile yeni bir içtihad oluşturdular. Halk desteğinin yerine askerleri yerleştirdiler. öncü sosyalistler ve genç subaylar veya "Ordu-gençlik elele" edebiyatı, bu yeni sentezi yansıttı. Buna karşılık, Soğuk Savaş'ın kesif ideolojik ikliminden beslenen bağımsız bir sol gelenek gelişti. Bu geleneğin temsilcisi olan ve 60'lı yılların başından itibaren nisbî bir kitle desteği yakalayan Türkiye İşçi Partisi, kendi kimliğini oluşturup, sağlam bir şekilde ilerlerken iki duvara tosladı. Birinci duvar, CHP'nin "ortanın solu" rotasına dönerek kendisine rakip olmasıydı. İkinci duvar ise legal ve demokratik olan sol anlayışın yanında hemen gelişen ve yayılan silahlı solun ve öncü sosyalizmin yarattığı cazibe idi. Gençler Mihri Belli, Sadun Aren gibi solun devlerini legalist ve komformist buldular. Ellerine silah alıp, banka soyup adam öldürerek sosyalizme geçileceğini iddia ettiler. Sonuncular, doğal bir şekilde devrimci gençler ve genç subaylar iktidarının, yani silahlı darbenin iktidara giden en kestirme yol olduğunu ileri sürdüler. Bugün geçmişi bir efsane olarak yeni nesillere yutturmaya çalışanların, darbeciliğin üstünü bilinçli bir şekilde örtmeye çalışmalarına dikkat edilmeli.

Ergenekon yapılanması aslında 1960'lı yılların iktidar projelerinin kopyası. Devletin daha derinlerine inen bir örgütlenmenin legal siyasî partiler ve sivil görünüşlü örgütlerle ittifakının ve birlikte girişilen provokasyonların devleti ele geçirmeye yeteceği inancı, karşımızda duran çetenin varlık sebebini temsil ediyor. 1960'larda bu iktidar perspektifine Millî Demokratik Devrim adı veriliyordu.

Yaşadıklarımızın hepsi; sürmekte olan Ergenekon soruşturması ve AK Parti'nin sonuçlanan davası solun üzerinden silindir gibi geçti. Solun enerjisi, beklentileri ve umutları tükendi. Baykal'ın Ergenekon avukatlığına soyunmasının, geleneksel solun etkili mahfillerinin Ergenekon etrafında bir savunma hattı oluşturmalarının arkasında bu acı gerçek var.

Sol öldü. CHP arkasında devam eden kitle desteğinin tek ortak paydası anti-AK Parti bir hassasiyetten ibaret. Bu ortak paydanın demokratik bir iktidar vizyonu olmadığı için Ergenekon'un ipliğinin pazara çıkartılmasına, kendilerini savunmasız bırakan bir süreç olarak bakmaları doğal.

Peki sol tekrar dirilir mi? Fikirlerin, ideallerin ölümleri mecazîdir. Sol battığı yerden tekrar çıkabilir. Bunun için demokratik bir sol hareketin ortaya çıkması ve sol kitleleri tapulu malı görenlerin hizaya çekilmesi lâzım. Ergenekon hattı, solun en dibe vurduğu yer. Demek ki aynı zamanda yeniden doğacağı fırsatı da içinde taşıyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi