“Meşveret-i şer’iye” nasıl tahakkuk eder?
Bir istişare nasıl “şer’î” olur? Yani meşveret-i şer’iye’nin esasları nelerdir?
Meşvereti Kur’ân’ın emri, Resûlullah’ın sünneti olduğu için yapmalıdır. Yoksa kendi düşüncelerini kabul ettirmek için değil.
l Meşveret, ehli ile yapılmalıdır.
l Karar oy çokluğuna göre verilmelidir.
l Çoğunluğun oylarıyla alınan karar kendi kararları olmayanlar, meşveret sonrası karar sanki kendilerininmiş gibi sahip çıkmalıdır.
l Herkes fikirlerini rahatlıkla ifade edebilmelidir. Yani, istişare zemini gayet hür bir ortamda cereyan etmeli. Bediüzzaman “Zaman-ı istibdâdın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî (katı) olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kânun’dur, efkâr-ı âmme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir”1 der. Yani, istişarede, meşrûtiyette, demokraside, “meşveret-i şer’iye”de “haklı, akıllı, bilgili, hukuka, kaidelere bağlı ve kamuoyunu bu şartlar çerçevesinde etkiliyorsa” o “meşveret-i şer’iye”dir. Kimin “aklı keskin, kalbi parlak” olursa, meşveret kararlarının onun düşünceleri etrafında şekillenmesi tabiîdir. Zaten meşveret, bir ölçüde, etkileme ve etkilenme san’atıdır da. Dolayısıyla “Falan kişi beni/bizi etkiliyor!” diye serzenişte bulunmak ne derece doğrudur? Ayrıca bu, “Onun ağzını bağlayın, etkilemesin, tâ ki, ben etkileyeyim, benim dediklerim olsun!” anlamına da gelmez mi? O halde, aslolan, meşverette “iradelerin hür olup olmadığı”dır. Eğer herkes hür ve hiçbir baskı altında değilse, meşveret bu açıdan şer’î kabul edilir.
Ayrıca şu esaslara da dikkat lâzımdır:
l “Siz, meşveretle ne lâzımsa yaparsınız. Fakat ihtiyatla, telâşsız, velveleye vermemek lâzım.” (Emirdağ Lâhikası, s. 249.)
l “Mâbeyninizde münakaşasız meşveret ediniz; kararınızı kabul ederim.” (Şuâlar, s. 289.)
l Tesanüt şarttır: “Mabeyninizde samimî tesanüt ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevînin fikrini, o meşveretle bildirir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 176.) “Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten [dağınıklıktan, farklı farklı düşüncelerden] muhafaza ediniz.” (Kastamonu Lâhikası, s. 340.)
l “Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret ediniz.” (Kastamonu Lâhikası, s. 336.) “İhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.” (Şuâlar, s. 458.)
l “İhlâs Risalesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 340.)
l Kimse yanlış düşüncelerinden dolayı kınanmamalı.
l Meşveretlerde isabetsizlik ve hayırlı sonuç alamamak, başarısızlık, onun şer’î olmadığını göstermez. Tıpkı, Uhud meşvereti ve sonucu gibi.
l Meşverette isabet edilirse iki sevap, edilmezse bir sevap alınacağının şuurunda olunması…
Dipnot: 1- Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 33.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.