“Anaç domuz ve yavruları”nın arasında “koyun” yaşar mı?
Önce, Türkiye’ye “insan hakları dersi” vermeye yeltenen Avrupa’dan bazı örnekler:
Alman Der Spiegel dergisi; elinde, Türkçe “Boyun eğme” pankartı tutan bir kadını kapak yaptı...
Hürriyet’in Alman ortağı Axel Springer grubuna ait Bild gazetesi de, birinci sayfasına Hitler’e benzettiği Erdoğan’ın fotoğrafını koydu ve dedi ki; “The new dictator!”
Yani, “Yeni diktatör!”
Oysa, “Diktatör” dedikleri adam;
“Gezi eylemcileri”yle, hem de “Bakanlar Kurulu toplantısı”ndan daha uzun bir süre, evet “tam 5 saat” görüştü...
“Mahkeme kararı”nı bekleyeceğini, mahkemeden “lehlerinde” bir karar çıksa bile “halk oylaması”na gideceğini söyledi.
Sormak lâzım “Alman medyası”na;
“Otoriter bir lider, diktatör bir adam neden Taksim temsilcileri ile görüştü ve neden halka gitme ihtiyacı duydu?”
Öyle ya;
“Otoriter” bir lider, “diktatör” bir başbakan, “Astığım astık, kestiğim kestik” der ve bitirirdi işi!..
HEIL MERKEL!
“Kim” gibi mi?..
Angela Merkel gibi!..
Malûm;
Almanya Başbakanı Angela Merkel de; Gezi Parkı olaylarıyla ilgili bir açıklama yaparak hükümeti protestoculara şiddet uygulanmaması gerektiği konusunda uyarmıştı...
Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlediğini belirten Merkel, “Sorunlar gençlerle masaya oturulup görüşülmeli ve protestoculara karşı şiddet uygulanmamalı. Gösteri yapma hakkı hukukla yönetilen bir ülkenin parçasıdır ve göstericilere hukuki yollarla müdahale edilmelidir. Umarım Türkiye de bunu yapar” demişti...
İşte bu Angela Merkel’in “Başbakan” olduğu Almanya’da, polis, “parkta gösteri” yapan “çıplak” bir vatandaşı, “tek kurşunla” öldürmüş!..
Lütfen dikkat;
Türkiye’de olduğu gibi, polis “uyarı”da filan bulunmamış, “tazyikli su” sıkmamış, “biber gazı” veya “gaz bombası” da atmamış!..
Ya ne yapmış?..
Basmış tetiğe,
Devirmiş adamı!..
Heil Merkel!.. Selâm sana New Faşist!
İşin enteresan tarafı;
Adı üstünde, “çıplak Alman vatandaşı”, gerçekten de “çıplak”mış!.. Yani, “Taksim provokatörleri” gibi, “sırt çantası” filan yokmuş üzerinde!..
Dolayısıyla; çantasında “Demir bilye... Sapan!.. Çivili top!.. Taş!.. Molotof ve bıçak” filân da istiflememiş!..
Dedik ya;
Adam “çıplak”mış!..
Hem de, “çırılçıplak!”
Gelin görün ki;
Merkel’in polisi basmış tetiğe, çıplak vatandaşı indirmiş yere!..
Şu işe bakın ki;
Türkiye’deki bir “pire”yi anında “deve”leştiren Alman medyası, kendi ülkelerindeki “polis vahşeti”ni görmezden gelmiş... 31 yaşındaki Manuel F.’nin; “Alman polisi tarafından yakın mesafeden ateş edilerek göğsünden vurulduğu” haberi, gazetelerde “cinayetten 4 gün sonra” duyurulmuş, iyi mi?..
Hem de nasıl?.
O adam “psikopat”mış da, polis bu yüzden vurmuş onu!..
“Gerekçe”ye bak, saçını tara!..
Ulan, “psikopat”ları öldürmeye kalksan, Taksim’de adam mı kalırdı?..
Hepsi manyak,
Hepsi psikopat!..
Ne yani;
Bizim polis de bu “psikopat”ları, bu “şizofren”leri, bu “manyak”ları mı temizlesin?!?..
Böyle bir şey olsa var ya, en başta “Merkel” ayağa kalkar, “merkep” gibi bağırmaya başlardı!..
HIRVATİSTAN 28. ÜYE!
Tıpkı; “Gezi eylemleri” esnasında ve “parti programı”nı açıkladığı esnada olduğu gibi!..
Seçim öncesi hükümet programını açıklayan Merkel, “Türkiye ile ilişkileri yeni bir düzeye taşımak” ismiyle özel bir başlık açmış, “Türkiye’nin AB üyeliği”ni reddedip, “İmtiyazlı ortaklık” ifadesini dahi kullanmamıştı!.. Sadece stratejik ortaklık vurgusu yapan Merkel’in, müzakere başlığının resmen açılmasını aylar sonrasına erteleyerek, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan muhafazakar kesime de mesaj vermeye çalıştığı ifade edilmişti...
Madem Avrupa Birliği’nden açtık sözü, devam edelim öyleyse!..
Efendim;
Önceki günkü bazı gazetelerde, “Adaletin bu mu Avrupa?” başlıklı haberler vardı... Bu haberlere göre; “2005’in Ekim ayı”nda, “Türkiye ile aynı gün” Avrupa Birliği ile “üyelik müzakereleri”ne başlayan Hırvatistan, geçtiğimiz Pazar günü “AB’nin 28. üyesi” olmuş, iyi mi?..
Haberler, şöyle devam ediyordu;
“Avrupa Birliği, genişleme kapısını Hırvatistan için de açtı... 1991’de Yugoslavya’dan ayrılan 4 milyon 200 bin nüfuslu Hırvatistan, 8 yılda 35 başlıkta AB ile müzakereleri bitirip üye olurken, Türkiye ile, bugüne kadar sadece 1 başlıkta görüşmeler tamamlanabildi.”
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de katıldığı Zagrep’teki tören, “AB Marşı” ile başlamış, 700 sanatçı gösteri yapmış!.
Hemen söyleyeyim;
Hırvatistan’ın büyüme hızı “eksi 2”dir!
ÇÜNKÜ TÜRKİYE MÜSLÜMAN!
Peki, böyle bir Hırvatistan “AB üyeliği”ne alınırken, “60 yıldır Avrupa kapısında” olan Türkiye’ye, acaba niye; “Buyur, sen de gel” demiyorlar?..
Ne yani;
Türkiye’nin “Güney Kıbrıs”tan ya da Macaristan ve Yunanistan’dan ne eksiği var?
Galiba “eksiği” değil de,
“Fazlası” var!..
Bu fazlalığın ne olduğunu anlayabilmek için, şöyle “8 yıl öncesine” gitmekte fayda var...
İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili ilginç şeyler söylemişti bir zamanlar...
Straw;
2005’te İngiltere’nin desteğine rağmen, Fransa, Almanya ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tutumu sebebiyle Türkiye’nin üyelik sürecinin bloke edildiğini, o tarihten bu yana Türkiye’nin sosyal ve ekonomik anlamda mesafe kat ettiğini, üyelik sürecinin iddia edildiği gibi coğrafi sınırlarla ilgili olmadığını, yoksa Malta’nın ya da Kıbrıs Rum Kesimi’nin üyeliğinin imkansız olduğunu dile getirmişti...
Straw, sürecin bloke edilmesiyle ilgili olarak demişti ki;
“Bu açıkça ifade edilen bir söylem değil ama Türkiye’nin AB sürecinin tıkanması Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasıyla ilgiliydi. Bulgaristan ve Romanya da tüm kriterleri karşılayamadılar ama Türkiye’ye farklı davranıldı.”
Herhalde anladınız;
Yıllardır Türkiye’nin AB macerasının aslında nerede düğümlendiği net olarak ortaya çıkıyor bu açıklamayla...
ANAÇ DOMUZ VE YAVRULARI!
Yine ortaya çıkıyor ki;
Avrupa Birliği, bir “ekonomik birlik”ten ziyade, “kültürel entegrasyon”u amaçlayan bir oluşumdur.
Bilmem hatırlar mısınız;
Yıllar önce, bir AB yetkilisi, Avrupa’yı ve birlik üyelerini “Anaç domuz ve yavruları” diye tanımlamıştı. Halkı Müslüman olan Türkiye’nin bir “koyun” olarak, “anaç domuz ve yavruları” arasında yerinin olamayacağını söylemişti.
8 yıl önce Jack Straw konuştuğunda, bugün ise Hırvatistan’, üyeliğe kabul edilince anlıyoruz ki;
“Eti helâl” bir “koyun” olarak görülen Türkiye’nin, “eti haram” olan “anaç domuz ve yavruları” arasında yeri yoktur!..
“Hırvatistan’ın üyelik töreni”ne katılan AB Bakanı Egemen Bağış, istediği kadar “Darısı tez elden Türkiye’nin başına” desin!..
Ortaya çıkan şudur:
“Anaç domuz ve yavruları” Türkiye’yi aralarında görmek istememektedir.
Oysa, bizim de;
“Kravat”ı ilk takan “Hırvat”lardan pek farkımız yok...
“Osmanlı sarığı”nı başımızdan çıkarıp, “medeniyet yuları”dır diye “Hırvat kravatı”nı bağladık boynumuza!..
Tamam; Hırvatlar gibi “Katolik” değiliz ama, nihayetinde “laik”iz!..
O halde, niye almıyorlar?.
Elbette almazlar!..
Biz, “koyun”uz!..
“Domuz” değil!..
E-5’te 70 kilometre... Bari “kağnı’ya binelim!
Geçenlerde, Beylikdüzü’nden bir “taksi”ye bindim... “Havaalanı”na gidip, uçağa yetişeceğim... Zaman hayli daraldı... Taksi, tek kelimeyle “kağnı arabası”gibi gidiyor... “Biraz daha hızlı gidemez misin?” deyince, şoför, “70’i geçemem abi” dedi... “Neden?” diye sordum, “Abi, bir defasında 93 kilometre hızla gitmişim, radara yakalandım ve 343 lira ceza ödedim” dedi...
Böyle “saçmalık” olur mu?.. Hadi “şehir içinde” neyse de, “E-5’te” bu “hız sınırı” da neyin nesi?..
“Metrobüs yolu” var, “üst geçit”ler var, yani “yaya”ların karşıdan karşıya geçme imkânı yok... O halde, yolda “kağnı hızıyla” gitmek neyin nesi?..
Bu sınır, hiç olmazsa “90’a” çıkarılsın!..
Ben, bu olayı gazetede anlatınca, Silivri’ye gidip-gelen bir arkadaşım; “Sen 70’ten söz ediyorsun, Silivri’de hız sınırı 50 kilometre!” demez mi?.. “El insaf” dedim; “E-5 yolu da mı şehir içi sayılıyor?”
Buradan “Ulaştırma Bakanı”na sesleniyorum... Bu uygulamadan “çok şikâyet” var...
Dilerim ki, bu saçmalığa bir an önce son verilir ve hız sınırı, “90’a” çıkarılır!.. Yoksa, bu defa da “korna sesleri” çınlatır ortalığı!..