Mursi'nin Devrildiği Gün, Başa Geldiği Gündür!
Hatırlarsınız, geçtiğimiz günlerde Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales'in uçağı Moskova'dan dönüş yolunda; Fransa, İtalya, İspanya ve Portekiz tarafından hava sahalarından geçiş izni verilmemesi üzerine Viyana'ya inmek zorunda kalmıştı. Bu ülkelerin ABD tarafından aranan eski CIA ajanı Edward Snowden'ın, Morales'in uçağında olduğu şüphesi nedeniyle hava sahalarını kapattıkları düşünülmüştü. Bu “Snowden Krizi” yüzünden tepesi atan Evo Morales "Ülkemde Amerikan elçiliğine ihtiyaç yok, gerekirse kapatırım!” diyerek nadir görünen bir delikanlı tavır göstermişti...
İşte Bolivya’nın bu delikanlı lideri Evo Moreles’in müthiş bir tespiti var: “ Dünyada hükümet darbesi yaşamayacak tek ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. Çünkü bir Amerikan elçiliğine sahip değiller!”
Güney Amerika’da sosyalist hareketin son bayraktarı olan Evo Moreles burada olsaydı, "tankının paleti olayım paşam, üzerimden geç paşam!" güzellemesi yapan sözde Türk solu ve sosyalistlerinin yüzüne tükürdü! Sadece onların değil, ABD ipiyle kuyuya inenin ve işi bittiğinde gün yüzü göremeyeceği mukadderatını bildiği halde, küresel dostluk veya stratejik ortaklık adına ‘Amerikancı’ olanlarında yüzüne de tükürürdü!
3 Temmuz 2013 Mısır askeri darbesini analize başlayanların ''Bu bir darbedir; ama, lakin, fakat… '' diye kurdukları cümleler, yaşadıkları akıl tutulmasının bir alameti aslında…
İndependent Gazetesi’nin haklı bir şöhrete sahip Ortadoğu uzmanı olan Robert Fisk bir yazısında “bir darbe ne zaman darbe değildir?” diye sormuş ve cevabını da “ABD bunu darbe olarak görmediği zaman” diyerek kendisi vermiş ve eleştirilerini yapmıştır. Bu tanım çerçevesinde, içimizdeki ‘sözde özgürlükçü-özde faşist’ bilumum sosyalist ve ulusalcı güruhun kendileri gibi Mısır’da yaşananları darbe olarak nitelemeyen Sam Amca’larıyla birlikte sarmaş dolaş bayram yapmalarına dünya gözüyle bir kez daha şahitlik etmemiz aslında bir kazanımdır!
İstisnaları kayırarak söylüyorum; Mursi'nin devrilmesini destekleyip yorum yapanlar arasında Mısır'a ait hiçbir şey bilmeyen, ihvan'ı yalnızca ismen tanıyan, uluslararası siyasete tek pencereden bakan, Mısır'ın iç dinamikleri hakkında otuz saniye bile konuşamayacak olan, hepsini geçtim Mısır'ın düne kadar haritadaki yerini bilmeyenler demokrasi ve özgürlük dersi veriyorlar!
Eee… Neymiş Efendim? 3 Temmuz 2013’te Mısır’da yaşananlar askeri darbe değilmiş! Ordu aydınlanma peşinde koşan halkın yanında saf tutmuş! Maalesef onların literatüründe bir darbenin darbe olması için seçilmişlere karşı değil, seküler yönetimlere karşı yapılması icap ediyor! Onlara göre Mısır’da olanlar aydınlanma ve devrimmiş! Ha bir de “Direnmek” sadece Taksim'e mahsusmuş!
‘6 Ekim Köprüsü’nde ve ‘Sina’da, üzerlerine bırakın gaz bombasını, mermi yağdırılanların eylemleri ‘halk direnişi’ değil mi? Aşağı Mısır’dan Yukarı Mısır’a kadar kefenleriyle sokaklarda darbeye direnmek gibi bir erdemin peşinde koşanlar “halk” değil mi? Tahrir’de ki darbe yandaşları bile bu tablo karşısında çözüldü! Bu müthiş toplumsal tazyik ile cuntacılar darbeyi ellerine yüzlerine bulaştırma safhasına geldilerse, ‘ordu kışlaya çekilsin sandık hakem olsun’ diyenlerin sayıları geneli teşmil edecek hale geldiyse; darbeye direnen halkın gücüyle olmuştur!
Ama orada burada demokrasi ve insan hakları diye yırtınıp, işlerine geldiğinde en büyük faşist kesilmek büyük omurgasızlık ve iki yüzlülüktür. Acı tecrübelerle sabittir ki; dünya üzerinde halk lehine yönetime el koyan hiç bir askeri cunta olmamıştır! Her darbenin sonunda karanlık egemenlere bağlılık yeminleri edilmiştir!
Netice itibariyle…
1- ) Filistin ve İsrail konusunda her an ABD’yi ürkütecek politikalar sergileyebilecek potansiyeli taşıyan, Mısır’da ABD eksenli manipülasyonlar istemediğini açıkça parti programına sokan, Türkiye ve İran hakkındaki düşünceleri ve atabilecekleri adımları ABD tarafından riskli bulunan Özgürlük ve Adalet Partisi’nin iktidarı; ABD ve İsrail için sürekli tehdit algılaması üreten bir iktidar modelidir! Anlayacağınız mesele bizdeki darbe şakşakçılarının yansıttığı gibi Mursi'nin yönetim hataları falan değil, İslamcıların iktidar olması meselesidir.
2 - ) Binlerce yıllık firavun geleneği huylarına mı sinmiş nedir; Mısır’ın dış müdahaleye açık darbe yanlıları, son firavun Hüsnü Mübarek’e kadar binlerce yıl firavunlarla kol kola yaşamayı becerdiler de, bir yıl seçilmiş bu hükümetle yaşamayı beceremediler! İnşallah bu patinaj ve zırt pırt fabrika ayarlarına dönme eylemleri onların artık değişmeyecek kaderi haline gelmez!
3- ) Türkiye’ye gelince… Mısır gibi kolay lokma değildir. Mısır’dan da daha stratejik konuma sahip ve tek kalemde silemeyecek pozisyondadır; fakat güveni de kalmamıştır. Başbakan Erdoğan ve Ak Parti'nin siyasi geleceği; küresel güç odakları, Batılı siyasi liderler ve stratejileri nezdinde, ‘radara girmiştir’! Gezi sonrası süreci kendi lehine maslahatlarla konsolide etmeyi başaran Ak Parti için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştim önceki yorumlarımda… Klasik bir darbe tehdidi yaşamasa da, iç politik ve bölgesel politik manevra alanını daraltacak sorunlar silsilesi ile meşgul edileceğe benziyor… Kürt açılımı ve enerji yolları sorunuyla tekrar İsrail ile karşı karşıya kalacağımız Kıbrıs meselesi ve diğer bazı “milli” meseleler epeyi başını ağrıtacak. Yıpranan iktidar sürecini yerel seçimlerle birlikte yapacağı erken genel seçimle restore etme alternatifini devreye sokabilir.
4- ) İsmet İnönü, 1960’lı yıllarda, ABD ile aramız açılınca“Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer” demişti.
Siyasi tarih mezarlığımız; ayılığı tescillenmiş olan bu devletler ile dost hayatı yaşayanlarla ve kısa vadeli kazanımlar adına bu ayılarla; ‘stratejik ortak’ olanlarla, ‘bir koyup üç almak’ hesabıyla tava gelenlerle, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurundan olanlarla dolu!
İlahi emir üzre; akletmek lazım! İbret almak lazım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.