“Tükürün Milleti Alçakça Vuran Darbelere”
Akif’in bu mısrasını eşiyle beraber okuyalım isterseniz:
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere.
Mısır’da bir darbe oldu. Herkes ne ise fikrini ortaya koydu. Akif’in ifadesiyle söylersek insanlar ve ülkeler duruşuyla ya kahraman, ya da kahpe oldu. Demokrasi, insan hakları, sandık ve seçimlerin kime ne ifade ettiği bir kez daha anlaşıldı. Batılıların çirkin yüzü bir kere daha görülerek İslam dünyasında özgür ülkeler değil, kukla rejimler istediği bir kez daha anlaşıldı.
Biz çok üzgünüz elbette. Olayın sıcağı sıcağına “Mısır Bir Aynadır Dünyaya” yazımızı yazdık. Bir çok kardeşimiz “derdimizi dillendirdiniz, sağolun” dediler. Müslümanlar ve mazlumlar sağolsun. Allah Teâlâ onların sıkıntılarını gidersin, işlerini ıslah ederek merhamet buyursun.
Evet, içimiz yanıyor. Öfkeleniyoruz yer yer. Acımızı ve öfkemizi “çivi çiviyi söker” diyerek, bazen yukarıda yazdığımız gibi dua ile, bazen de aşağıda yazdığımız şiir gibi metinleri okuyarak veya dinleyerek dindirmeye çalışıyoruz.
Bu arada çok çok şükrediyoruz da. Çünkü Mısır’ın başına gelenlerin aynısını dünyaya bekçilik yapan kefereler bizim için de planlamışlardı. Gezi Parkı Olayları bunun içindi. “Sen daha anlamadın mı? Maksat bir iki ağaç değil, Tayyib’i iktidardan alaşağı etmektir” sözü alenen dillendirilmişti. Olayları biliyorsunuz, tekrara gerek yok. Dünyanın ve dünya medya devlerinin tavrını hatırlıyorsunuz değil mi? O saatlerdir verilen canlı ve bol yalanlı yanlı yayınları, üst üste gelen açıklamaları vs. vs. Ama kaç darbenin işkencesinde terbiye olmuş halkımız, bu dolmayı yutmadı, çok şükür.
Peki, Mısır’da olanlar aynı şey değil midir?
Önemli olan kişiler değil, davadır. O gün Recep Tayyip Erdoğan Bey için söylenenler, şimdi aynen Mursi için de söylendi. İki ismi üst üste koyun, isimler gibi söylenenler de aynen örtüşüyordu:
“Mursî ülkenin bütününün başkanı olamadı, sadece kendisine oy veren muhafazakâr kesimlerin başkanı gibi davrandı. Laik, seküler, liberal, solcu ve gayri müslim kesimlerin haklarını korumadı. Onlara sormadı ülkede yapılacakları. Onlarla diyaloğa girmedi, onlara tepeden bakarak aşağıladı. Onların yaşam tarzını korumadı. Onların haklarına saygı duymadı. Onlara tam bir diktatör gibi davrandı. Oysa demokrasi sadece seçim ve sandık değildi vs. vs.”
Bu ithamlar bizim için çok tanıdık değil mi? Daha kaç gün oldu, bütün bu ithamlar Taksim gösterileri başlar başlamaz Recep Tayyip Erdoğan için de ortaya atılmıştı. Hâlâ da aynı ithamları tekrarlayıp duruyorlar. Adamın adını “diktatör” koymak ve herkesi de buna inandırmak için neler yapmışlardı neler! Anlayacağımız Allah bizi büyük bir felaketten korumuş çok şükür.
Mısır’da meydanlar dolu ve hürriyet, adalet, barış ve hukuk için ağlıyor, haykırıyor ve dua ediyorlar. Biz de onlara bakıp yer yer ağlıyor, dua ediyoruz. Bugünlerde okuduğumuz duygusal şiirlere gelince, isterseniz dertli dava adamı, büyük mücahit, muzdarip ve muhacir M. Akif’ten size bir örnek sunayım:
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere.
Tükürün ehl-i salibin o hayâsız yüzüne
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne.
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün.
Hele ilanı zamanında şu mel’un harbin
“Bize efkarı umumiyesi lazım garbın,
O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini
Halka iman gibi telkin ile dinin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün.”
Son mısraları nesre çevirmek istiyorum: “Hele şu mel’un harbin, yani I. Dünya savaşının ilanı zamanında, yani şu zor ve birlik olmamız zamanda tutup da “Efendim bize garbın, yani Batının umumi, genel fikirleri lazım. O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini, yani saçma sapan sözünü, zevzekliğini, pis düşüncelerini, halka iman gibi telkin ederek dinin sesini susturan aptalın idrakine bol bol tükürün.”
Biz de yüzlerine tükürüyor, “Allah belanızı versin” demek yerine, öfkemizi kontrol ederek, “Allah ıslah etsin” diyoruz. Amin.
Önceki yazımızı “Mısır’lı Müslümanlara sabır ve itidal diliyorum. Öfkeye kapılmadan hidayet ve istikameti iyi tayin edebilirler inşallah.” Duasında bulunmuştum. Çok sevdiğim bir yorumcu kardeşim bunu anlamamış, beklemediğim bir şekilde “Bize sürekli pasifize olmayı tavsiye etmeniz yanlış” demiş. Üzüldüm.
Ama Mısır bunu anladı. Çok şükür sabır gösterdi. Yani dayandı, direndi, diretti, devam etti ama itidalini bozmadan, aşırılığa gitmeden, şiddete ve zulme düşmeden. Sabır budur. “Öfkeye kapılmadan hidayet ve istikameti iyi tayin” de budur işte. Hidayet, yani Allah Teâlâ’nın rızası doğrultusunda, istikamet, yani dosdoğru, Allah yolundan sağa sola sapmadan…
Hayır, asla şiddet olmamalı. Dahilde silah hiç olmamalı. Unutulmamalı ki keskin sirke küpüne zarardır. Yanlış yapanlar iyilikle uyarılmalı ve saflara çekilmeli. Ama meydanlar terkedilmemeli, dayanmalı ve direnmeli, hak haykırılmalı sürekli. Ta muhatabın iradesi çözülene, yanlış yaptığını görene ve çıkmaza girdiğini kabullenene kadar.
Hasan el Benna’ları yetiştiren Mısır bunu yapacak fikri düzeye sahiptir inşallah. Allah Teâlâ yâr ve yardımcıları olsun, onların da, Suriye’lilerin de, başkalarının da, bizim de!
Amin!