Ergenekon hastanesi
Ergenekon kaos örgütü ile ilgili operasyon başladığında, yazar esnafının bir çoğu iddiaları dudak bükerek karşılamıştı. İçlerinden kaşarlanmış olanlar, ‘yargı kararı olmadan kimseyi suçlayamayız’ diyerek işin kurnazlığına yatmışlardı.
Hayvanlar içinde tilkiden kurnazı yok ama tilkiden açı da yok. Semirmiş, yağ bağlamış, daha doğrusu doymuş, tek bir tilki göremezsiniz.
Gerçi bizim tilkiler arasında öyle cılız, kaburgaları çıkmış kimse pek yoktur, çoğunun göbekleri burunlarına vuruyor. Bizimkilerin gözleri aç, dünyayı verseniz doyuramazsınız.
Doymaz oldukları için de her ipte cambazlık yapabiliyorlar.
Ancak her zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bu defa da öyle oldu. Dağ fare doğuracak diye çiftetelli oynayanlar, iddianame açıklandıktan sonra dağın, dağdan daha büyük bir şey doğurduğunu gördüler.
Danıştay cinayetinde ‘Alparslan Arslan ile Ergenekoncu’lar arasında herhangi bir bağlantı olduğuna dair delil yok’ diyorlardı. İddianamenin dayanağı deliller açıklanınca Alparslan Arslan ile Ergenekoncuların evcilik oynayacak kadar birbirlerine yakın oldukları anlaşıldı. öyle ki, Arslan’ın suç ortağı Osman Yıldırım’ın itiraf yapmaması için babasını ‘dava arkadaşlarına’ gönderdiği bile tespit edilmiş…
Sadece Danıştay cinayeti değil, İddianame son yılların sansasyonel eylemlerinin bir çoğunun arka planına ışık tutmuş. Hablemitoğlu vurulduğunda malum medya, ‘dinciler, mürteciler, hatta Fethullah’çılar’ diye tempo tutmuştu. Dinciler bir eylem yaptı diye neredeyse bayram edeceklerdi. üzgünüz, lanetliyoruz şeklindeki beyanların çoğu sevinçten, keyiften ne yapacaklarını bilemez hale geldikleri için usulen söylenmiş sözlerdi. İçten içe kanat takıp uçmuşlardı, dindarların sırtında def çalıp oynayacakları bir vesile daha çıkmıştı çünkü. Şimdi yüzleri kızarır mı bilmem. Ama iddianame Hablemitoğlu’nun bu cinayet şebekesi tarafından katledildiğini çok güçlü delillerle gözler önüne seriyor.
Ergenekon davasının en önemli yanlarından biri de, son yıllarda nasıl bir dezenformasyonla karşı karşıya kaldığımızı göstermesi olmuştur. Gazetecilik, yazarlık, habercilik yaftası altında ‘örgütün’ tetikçiliğini yapanlar şimdi bir, bir ortaya çıkıyor. Genç subaylar rahatsız haberleri, Mersin’de bayrak yırttırıp, bayrak mitingleri tertip edenleri, bazı kurumların içinde ‘mezhepçi’ organizasyonlar yapanları şimdi öğreniyoruz.
Bu dava Türk demokrasisinin geleceği ve Türk medyasının içindeki ‘çürüklerin’ deşifre edilmesi bakımından fevkalade önemlidir. Davayı gargaraya getirmek isteyenler olacaktır. önemli olan ‘derin bağlantıları’ olan bu yazar takımının oyununa gelmemektir.
Ergenekon sanıklarının bozulan sağlık durumları bile iddianamenin ne kadar ciddi bir zemine oturduğunu göstermeye kâfidir. Hapishane jargonunda sık, sık hastaneye gitmenin üç manası vardır, ya gerçekten hastasınızdır, ya ‘dışarıyla irtibat kurmak, bir an önce bazı delilleri karartmak’ ihtiyacı içerisindesinizdir, ya da size isnat edilen suç ve delillerin ağırlığına dayanamamış, psikolojik olarak çözülmüşsünüzdür. Onun için bazı Ergenekon sanıklarının hastanelere taşınmalarını iyi analiz lazım. Ayağı kayanlar, tansiyonu yükselenler, ateşi artanlar, sivilcesi patlayanlar kendini hastaneye atıyor.
Niçin acaba?