Gezi sonrası medya
Bazı gazeteciler, işsiz kalmalarına, Gezi İşgali ve darbe girişimi sırasında aldıkları pozisyonun neden olduğunu söylüyor.. Dün bir gazete, son zamanlarda kurumlarıyla yolları ayrılan 6 medya mensubu ile konuşmuş. Taraf gazetesinden söz ediyorum. Hatırlarsınız aynı gazete daha birkaç ay evvel; önce Genel Yayın Yönetmeni’ne rağmen yazı işleri müdürünü görevden almış ardından yeni Genel Yayın Yönetmeni atayarak saray darbesi yapmış bir gazete. Bunun hemen arkasından da, zorunlu olarak okunmaya değer yazarların tümü gazete ile yollarını ayırmıştı. Yani bu topa en son girecek gazete Taraf, ama olsun. Sadece böyle tek taraftan bir şeyler anlatılınca bazı konularda kafalar karışıyor. Biraz zihninizi açmak istiyorum şu işlerle alakalı olarak.
POLİTİK AYRIŞMA HAKLI BİR NEDENDİR
Gezi sürecinde aldıkları pozisyon, temsil ettikleri kurumun aldığı pozisyonla örtüşmeyen onlarca yazar okudum ben bu süreçte. Hâlâ da yazmaya devam ediyorlar. Sabah gazetesinin durduğu yer ile Nazlı Ilıcak’ın ya da Star gazetesi ile Mustafa Akyol’un pozisyonları örtüşüyor mu sanki? Değil. Gazeteleri Gezi Sürecini bir darbe girişimi olarak verirken, Ilıcak da Akyol da başka senaryolar yazıyorlardı. Dolayısıyla Tuluhan Tekelioğlu gibi, Nazlı Ilıcak’a oranla etki gücü daha zayıf bir gazetecinin bu nedenle işten çıkarıldığına inanmıyorum. Fakat burada başka bir meseleye dikkat çekmek istiyorum. Bugüne kadar; mesleki yetersizlik, tembellik, iş bilmezlik gibi nedenler dışında gerekçelerle işten çıkarıldığını düşünen meslektaşlarıma da hatırlatmak istiyorum. Politika ayrışması, özellikle medya endüstrisinde en normal, doğal bir işten çıkarma sebebidir, nokta.. Çok net ve tartışmasız. Gazetenizin “a” dediğine içeriden köşenizden “b” dediğiniz vakit, en iyimser ifadeyle söyleyecek olursak, yanlış gazetede yazıyorsunuz demektir.
BEKİR COŞKUN AKİT’TE
Biraz daha detaylandırayım sizler için. Bir sabah Akit gazetesini açtınız. 9. sayfada artık Hasan Karakaya’nın değil de Bekir Coşkun’un yazdığını gördünüz. Hasan Karakaya ile de o sabah Aydınlık gazetesinin okurları kahvaltı yapıyor olsun.. Olur mu dersiniz? Sizce de normal bir tablo mu bu? Demek oluyor ki, politika yayını yapan medya yapılanmalarında editoryel bakış ile analizcilerin birbirlerine taban tabana zıt şeyler söylemesi normal değil. Daha ileri götürüyorum meseleyi. Işın Eliçin örneğin. Yeni Şafak gazetesine, gazetelerinin yayın politikasına cepheden ayar veren bir yazı yollamış. Mehmet Ali Alabora meselesi ile ilgili.. Dün de Taraf gazetesindeki mülakatta diyor ki; “ben daha evvel de gazete yönetimini arayarak ‘Alabora konusunda yanlış yapıyorsunuz’ dedim”.. Burada Işın Eliçin’in, yanlışı gördüğü gün, yanlış gazetede olduğunu fark edip yazı yazmamayı tercih etmesi gerekiyordu. Aynı gazetede kalem oynatan yazarların birbirleriyle çeşitli konularda farklı fikirler üzerine polemik yapması iyidir. Ufuk açıcı olur. Ama gazetenin politikasına ters bir yerde duruyorsan, hatırlatmama izin ver kardeşim, yanlış gazetedesin demektir.
BAŞÖRTÜLÜ ÇALIŞTIRMAM
Son not. Bu arkadaşları şu veya bu nedenle gazete ve tv’lerinde çalışamadıklarını görünce Sedat Ergin’in, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni iken sarf ettiği; “başörtülü muhabir Milliyet’te çalıştırmam” sözü geldi aklıma. Oysa başörtüsü başında bir muhabirin haberi ile Milliyet’in yayın politikası çelişmezdi bile belki. Ama uygun görmediler. Kalın sağlıcakla.