Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Paralel ya da çapraz, PKK Devletine (!) Doğru (2)

Paralel ya da çapraz, PKK Devletine (!) Doğru (2)

Uzayıp giden bu çözüm sürecinde (Bu da bir başka yazı konusudur. Uzatılıyor çünkü PKK’nın Kuzey Suriye’deki işi daha bitmedi!) şehitlerin-ölümlerin olmaması dahi kanımca PKK Devletinin(!) kuruluşuna hizmet ediyor. Neden mi?

Birincisi: Hani Sayın Milli Savunma Bakanımız ”Biz PKK’yı 6 defa bitirdik” diyordu ya, öldürülen militan sayısını dağdakilerin sayısıyla kıyaslayarak!.. Hesabı şöyleydi: Otuz yılda 30 000 PKK’lı öldürülmüş, dağdakilerin sayısı ise 5 000. Otuzu beşe bölersen 6 eder...

Bu hesap; netekim biraz Kenan Evren’in, biraz da Sayın Bahçeli’nin geçen seçimlerden birinde yaptığı iktidara gelme hesabına benzemekle beraber (MHP’li dostlar alınmasın lütfen; çok hoş ve çok naif bir anı olduğu için dile getirdim!) aritmetik olarak doğru!

Peki, hesap doğru ise devlet bu çözüm sürecinde PKK’yı da yarı yarıya güçlendirmiş olmuyor mu?.. Evet, oluyor. Çünkü dağdakilerin sayısı tahminlere göre 5000, bu çatışmasızlık sürecinde dağa çıktığı düşünülenlerinki ise 2500.  Bölersen, eder yüzde elli. Bu da doğru yani!   

İkincisi: Normal zamanda(!) yani çatışmalı süreçte, resmi beyanlara göre PKK’nın verdiği kayıp güvenlik güçlerimizin verdiğinden çok daha fazladır; aşağı yukarı üç misli. Belki biraz makyavelist ve hatta ahlak dışı sayılacak ama… Bu hesapta bile üçte iki kârdalar! Bu cümleleri kullandığım için kimse kusura bakmasın, savaşan her komutan bu hesabı yapar.

Sonuçta benim gördüğüm şudur ki PKK bu süreçte silahlı gücünü arttırıyor ve bir yerlerde topluyor. Ve bunu açıkça, “planlı ve kademeli bir geri çekiliş” olarak isimlendirerek göz göre göre yapıyor. Bunun askeri literatürdeki adı; “intikal.”

Bu köşede daha önce de defâatle yazmıştım. Tekrar ediyorum: PKK ile ya da BDP veya herhangi diğer bir uzantısıyla, demokratik haklar konusunda, hiçbir şekilde hiçbir pazarlık yapılmamalıdır. Her vatandaşının devleti olan irade sahibi, muktedir, devlet gibi bir devlet bunu yapmaz, yapamaz.

Dolayısıyla çözüm süreci yanlış bir zeminde başlatılmış ve yanlış bir yolda ilerletilmektedir. 

PKK, BDP ve diğer yapılarının çözüm sürecine dair ayak sürtmeleri, anlaşmanın(!) gereğinin yerine getirilmemesi ve aylar geçmesine rağmen militanların ancak cüzi bir kısmının sınır dışına çekilmiş olmaları, Cemil Bayık’ın küstah tehditleri, Aysel Tuğluk’un bir il başkanlarının çocuklara musallat oluşu rezilliğinde dahi -kendilerini üste çıkarmak babında- polisi, hem de en çirkef biçimde suçlamaları, diğer eylemler, yol kesmeler, kimlik kontrolleri ve benzeri süreci bozacak gibi algılanabilecek engeller aslında hiç de kötü gelişmeler değil bana göre. Zira bütün bunlar, devlet olma vasfına uymayan bu yanlıştan dönülmesi için bir fırsat tanıyor devlete.

Yapılacak şey, daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, anadille eğitim hakkı dâhil tüm demokratik haklarının, PKK’dan, BDP’den, İmralı’dan, Kandil’den karşılık beklemeden, karşılık beklemek şöyle dursun onları hiç muhatap almadan verilmesidir. 

Bu bir teslimiyet filan değildir. Demokrat kafa yapısına sahip olan insana, böyle bir sistemle yönettiğini iddia eden devlete yakışan budur. Siyasi akıl da bunu gerektirmektedir. Zira işleyen süreçte, görünen odur ki bunlar nasılsa gerçekleşecek olan şeylerdir. Ama belki de otuz yıldır yaşadığımız sürecin daha kötüsünü epeyce bir süre daha yaşadıktan sonra!

Aslında o durumda bu haklar verilmiş olacak değil alınmış olacak; onlar tarafından alınacak!!! Yani zorla alınmış olacak. O zaman sanki devleti yenilgiye uğratmış, bir zorbanın elinden bir mazlumun gasp edilen en doğal haklarını kurtarmış gibi olacaklar.

Bu köklü bir devlete, demokrasiyle yönetilen bir ülkeye (kim ne derse desin bu konuda epeyce yol alınmıştır) yakışmaz. Zul olur yüce bir millet, büyük bir devlet için. Dahası bununla PKK ve uzantılarına da kahraman olma fırsatı sunulmuş, sonrasını da istemeleri için yelkenleri bizzat daha da şişirilmiş olur; menzil-i maksutlarına doğru.

Eminim, bu hakları tanıyınca, Türkiye’nin eli, meşruiyet anlamında çok daha kuvvetlenecek, gerektiği yerde Karakol-Kalekol vs yapabilecek, bir devletin en asli görevi olan herkesin (Kürtler de dahil) güvenliğini sağlamak üzere tedbirleri alması, her türlü operasyonu yapması kolaylaşacaktır.

Yani Türkiye Cumhuriyeti, kendi topraklarında kalekol-karakol inşa edemeyen, yol güvenliği sağlayamayan kısacası muktedir olmayan bir devlet konumundan kurtulmuş olacaktır... Lütfen yapalım bunu. Hem de vakit geçirmeden yapalım. Kanımca bu devletin birliği ve bütünlüğü için son fırsattır. Bu aynı zamanda PKK ve uzantılarının da bütün söylemlerini boşa çıkaracak, elini zayıflatacak, provakatörlerin oyuncaklarını elinden alacak bir hamle olacaktır.

… Sayın Başbakanımız şehit yakınlarına verdiği iftarda, her zamanki kendinden emin üslubuyla, “süreç başarıya ulaşacak” diyor… Şimdi bu sözün üstüne, bunca badire atlatmış, bu kadar senedir iktidar tecrübesi edinmiş insana ne diyelim? Kimsenin bilmediği istihbarat bilgiler ve müzakere metinleri de elinde.

Ama biz yine de diyeceğimizi diyelim; kulak asan olur, olmaz, bizim için “muhalefet etmeye devam ediyor” derler, demezler onların bileceği iş. 

Evet, İnşallah öyle olur ama öyle olması için, öncelikle karşı tarafın niyetinin -başta söylediğimiz gibi- Kürt hareketinin nihai hedefinin demokratik haklar filan değil bir devlet kurmak olduğunu kabul etmek, bütün hesapları ona göre yapmak gerekiyor.

Bu bağlamda acil ve öncelikli nokta, Devletin ve Ak Partinin, kanımca tek sağlam dayanağı olan ülkesine bağlı Kürt vatandaşlarımızı PKK ve İmralı’nın arkasına aldığı rüzgârla sürükleyip götürmesinden kurtarmaktır. 

Bunun için, her geçen gün zayıflamakla beraber hala bir fırsat vardır. Demokratik hakların iadesiyle birlikte erdemli bir dönüş o kesimle sıcak bir kucaklaşma bunu rahatlıkla sağlayabilir. Ondan sonra, PKK-BDP-İmralı-Kandil tarafından yapılacak her kalkışım meşruiyet iddiasından tamamen uzak olacak, halk nezdinde eşkıya muamelesi görecektir, inanın.

Son olarak Sayın Başbakanın kulağına yakın olan (!) bazı insanlara bir şeyler söylemek istiyorum: Bu yazının haberini de önceki bazıları gibi hemen yetiştirip Sayın Başbakan’a “Şaban Hoca bize muhalefet ediyor” diye gammazlamayın lütfen. Bu sadece onu yanıltmak olur, memlekete hizmet değil.

Eğer ille de götürecekseniz lütfen yazının tamamını götürün ve okutun. Ancak bu şekilde Sayın Başbakan’a gerçek bir yardım yapmış olursunuz. Bu durumda ben de size teşekkür ederim…

Yoksa şu mübarek günlerde kendiniz dâhil kimseye bir şey kazandıramadığınız gibi günaha girer, insan eti yemiş olursunuz.

Öbür dünyada kimse kimseyi kurtaramıyor, biliyorsunuz!!! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi