Vatan Toprağı Resmen ve Karşılıksız Verilmiş
Zaman zaman ulusalcılar kükrerler: “Vatan topraklarından bir çakıl taşı dahi verdirmeyiz.”
Son zamanlarda barış sürecine karşı çıkan MHP liler de aynı edebiyatı sık sık tekrarlar ve “vatanı böldürtmeyiz, bir karış toprağımızı bile kimselere vermeyiz” derler.
İyi de ederler. Biz de vatan topraklarının kimseye, özellikle de oralarda yaşamayan ecnebilere verilmesini istemeyiz, aynen onlar gibi. Sadece bu gürültüyü yaparken asıl amaçlarını doğru bulmayız o kadar. Çünkü vatan topraklarını kimse ecnebiye, ayrı bir devlete vermek istemiyor zaten. Onlar bir muhalefet olarak iktidarı böyle bir işlem yapmakla suçluyorlar. Biz bu görüşe katılmıyoruz, o kadar.
Kimse yanlış anlamasın, iktidarı da savunmuyoruz böyle demekle. Onlar kendilerini savunsunlar. Savunurlar da. Bize zaten ihtiyaçları yok.
“Kardeşim, derdin ne?” diyenlere “derdim ik şey” diyeceğim. İlki o kadar da önemli değil ama kendimin ve ülkemin huzuru, sükunu, rahatı için hadi söyleyeyim: muhalefet gerçeklere dayanarak iktidarı tenkit etsin, eleştirsin. Yalana, bühtana iltifat etmesin. Bir sürü boş laflara meydan vermesin. Niye bu iktidarın tenkit edilecek yanları yok mudur? Hem de bir sürü. İşte onları gündeme getirsin ve çözüm önersin muhalefet. Böyle yaparsa, yalana dayalı muhalefet gibi havanda su dövülmemiş olur. İktidar yanlışını bırakır. Vatandaş da bundan faydalanır. Ne kadar güzel olur değil mi?
İkinci diyeceğim şu ki, vatanın bir karış değil, dönümlerce toprağı bedava verilmiş, haberimiz yok. Hem de savaştığımız düşmanlara. Hem de nerede biliyor musunuz? Şu varlık yokluk savaşı dediğimiz Çanakkale’de. Bundan haberiniz var mı sizin?
Benim yoktu doğrusu. Bir yazı için araştırma yaparken öğrendim. Hayret ettim elbette. Hani daha önce bu memlekette gizli çıkmış, kimsenin bilmediği, yayınlanmamış kanunların varlığını öğrenmiştik. İki nüsha resmi gazetenin biri Cumhurbaşkanlığında, biri de Genel Kurmayda imiş vs. vs.
Bunları da ABD nin Irak’ı işgali zamanındaki tezkere müzakerelerinde öğrendik. Hani Mustafa Kamalak “ben bile bilmiyorum” dediği bu kanunların peşine düşmüştü. Basın toplantısı ile Meclise soru önergesi verecekti, ben bilerek verdirmediler. Ne oldu o işin akıbeti, bilen varsa yorumlarda yazsın lütfen.
Gelelim vatan topraklarının satılmasına. Bu bilgiler basına düşmüş, bir üniversiteli bilim adamı (!) itiraz etmiş, yazar fa maddeleri vererek haddini bildirmiş. İşte o yazının adresi: “http://www.canmehmet.com/?tag=hilafetin-kaldirilisi”
Bu yazıda vatan toprakları ile ilgili ilginç bir bilgi var: “Bir de Lozan’da Çanakkale şehitlerini İngilizlere bıraktığımız yalan, diyenler çıktı. Hâlbuki sadece “Mezarlıklar” bahsine baksalar neler yazılı olduğunu görürlerdi. İşte madde 128. “Türk hükümeti” diyor, “Britanya İmparatorluğu, Fransa ve İtalya hükümetlerine (…) abideleri muhtevi olan arsaları ayrı ayrı ebediyen terk etmeyi taahhüt eder.”
Yazar soruyor: “Ne demek bu toprakları ebediyen, yani sonsuza kadar, İngilizcesiyle söyleyelim “in perpetuity”, İngiliz’e, şuna buna vermek? Çanakkale’deki araziyi kıyamete kadar verdik demedikleri kalmış. (http://www.sabah.com.tr/fotohaber/gundem/lozan-antlasmasinin-gizli-maddeleri-mi-vardi)
Burada yazarın son bir sözü var: “Okumuyor, araştırmıyor, sadece bize ezberletilenleri, sunulanları değerlendiriyoruz. Bunun sonucu da doğal olarak, “Harmanı yel deliyi -bizleri- el döndürmektedir!”
İsrail devleti aleni olarak nasıl Hristiyan Dünyası tarafından kendi amaç ve çıkarları için kuruldu ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunları da batı tarafından verilmiş, hatta dikte ettirilmiştir.
Biz meraklısına bir kapı açtık. Her ne kadar su döküldüğü kabın şeklini alsa da!”