Şahidim Anayasa Mahkemesidir
İslâm dini, toplumun hukuk, ekonomi, siyaset, ahlak ve sair bütün yönlerini ana hatlarıyla düzenlemiş ve bu ana hatlara aykırı olmayan yorumları yapma hususunda insanlara yetki vermiş olan bir dindir. Kur'an-ı kerim, laikliğin özü demek olan “din kurallarının yerine aklı ve bilimi koymayı” reddettiği gibi “devletin dini denetlemesini” de reddeder.
Aslında İslam ile laikliğin bağdaşmayacağını laikçiler de bilirler. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü hakkında verdiği Temmuz 1989 tarihli kararın gerekçesinde şöyle der: "Dinler, doğaları gereği laik değildir."
Buradan da anlaşılıyor ki, Anayasa Mahkemesi sadece İslam ile değil, herhangi bir din ile bile laikliğin asla bağdaşamayacağı kanaatindedir ve bunu karara bağlamıştır. Bu durumda Laiklik, Anayasa Mahkemesince de dinsizliktir.
Madem dinler laik değildir, o zaman dindarlar da laik değildir ve laikliği de asla kabul edemezler.
Bize gelince, İslâm demek, Kur'an'ın koyduğu kuralları kayıtsız şartsız kabul etmek demektir. Onlardan bir tanesini bile inkar etmek, aşağılamak, alaya almak, uygun, faydalı ve yerinde görmemek, insanı müslümanlıktan çıkarır.
Kur'an-ı kerim, din kurallarının yerine aklı ve bilimi koymayı reddettiği gibi devletin dini denetlemesini de reddeder. Bunu belirten çok sayıda ayet vardır. Bu ayetlerden birisi şöyledir:
"Ey inananlar, Allah'a itaat edin, Resûl'e ve sizden olan yetkililere Allah'a itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Onu Allah'a ve Resûlüne götürün. Allah'a ve Resûlü'ne gerçekten inanıyorsanız böyle yaparsınız. Bu sizin için daha hayırlıdır ve sonucu daha güzel olur."(Nisa, 59)
İslâm dini, toplumun hukuk, ekonomi, siyaset, ahlak ve sair bütün yönlerini ana hatlarıyla düzenlemiş ve bu ana hatlara aykırı olmayan yorumları yapma hususunda insanlara yetki vermiş olan bir dindir. Müslüman olmak isteyen kişi, yukarıdaki ayet gereği bunu böyle kabul etmek zorundadır.
Bununla beraber İslam’ın bir güzelliği de hiç kimsenin inancını değiştirmeye zorlanamaz olmasıdır. Çünkü kalpten kabul edilmeyen, sadece görüntüde olan bir müslümanlık münafıklıktır. İslâmiyet münafıklığı reddettiği için inançlara baskı yapmaz. İsteyen inanır, isteyen inanmaz.
Çağımızın “din ve vicdan özgürlüğü” olarak ifade ettiği bu gerçek, Batıda laikliğin en geçerli gerekçesidir. Bu yüzden laikliğe bizim ihtiyacımız yoktur.
Bu yüzden çağımızda İslam’a karşı güya laiklik ve demokrasi adına karşı çıkarak darbe yapan ve onları destekleyen beyinsizler, aslında İslam’a savaş açtıklarını çok iyi biliyorlardır. Bilmeyeni varsa bu da ayrı bir ayıp!
“Ben kafirim, bu yüzden İslam’a karşıyım” diyenlere sözümüz yok. Dinlerse davet ve tebliğimiz var? Ama “ben Müslümanım” dediği halde laiklik adına dine karşı çıkan şuursuzlara ne demeli? İşte asıl sorun burada!
Onlar için öncelikli olarak şu ayetleri müsaadenizle yazayım:
"De ki, bu Kur'an Rabbiniz'dendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Biz zalimlere öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, duvarları onları saracaktır. Feryad edip yardım isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile yardım istekleri giderilecektir. O, ne kötü bir içecektir ve bu ne kötü bir birlikteliktir."(Kehf, 29.)
Başta Sisi olmak üzere bütün dünyada “milleti alçakça vuran darbelere ve onlara alkış dağıtan kahpelere” İstiklal Marşı Şairimizin emriyle “tükürüyoruz.”
Sessiz kalanlara da yazıklar olsun!