Halk Kahramanını Halkın Bilmesi Yeter
Merhum Mehmet Akif’in “rejim muhalifi” olmasını yıllardır bir türlü anlayamadım gitti. Akif’e “rejim muhalifi” damgasını vuranların kimler ve nasıl bir zihniyet sahipleri olduğu sorgulanmadı hiç. Akif’e kimler ve hangi zihniyet sahipleri “rejim muhalifi” demişti.
Milli mücadele yıllarında, gece gündüz yollara düşerek, aç susuz kalarak, milleti cepheden cepheye koşturan, onlarla birlikte kimi zaman kağnılarla, kimi zaman yalınayak yürüdüğü için mi rejim muhalifi demişlerdi.
Elinde gazetesinin kaşesiyle yurdun her bir yanına koşturduğu için mi? Camilerde vaazlar vererek, halkı milli mücadele ruhuyla donattığı için mi? İstiklal Marşı’nı yazdığı ve telif olarak kuruş almayıp, millete armağan ettiği için mi? çanakkale Şehitleri’ni yazdığı için mi? Hiçbir özel işinde Hz. ömer’e uyarak devletin imkânlarını kullanmadığı için mi? Neden?
Evet, kim ve kimler Akif’e “rejim muhalifi” yaftasını yapıştırmış ve tabutunu taşımak isteyen öğrencilere bile yasak getirmişti? Bugün ülkemize ve milletimize Akif mi dosttur, yoksa Akif’i “rejim muhalifi” diye dışlayanlar mı? Dostu düşmanı bilme bakımından önemli.
Buyurun Akif’in rahmeti rahmana kavuştuğu güne gidelim ve tarihe göz atalım.
“Mehmet Akif yalnız öldü. çevresinde üç kişi kalmış, “rejim muhalifi” damgası yemiş eski bir şair olarak. İstiklal Marşı şairi için hazırlanmış dramatik bir sondu bu.
Denilir ki, tabutu, tek atlı bir arabayla Bayezid Camii'ne getirilmiş ve sessizce musalla taşına konulmuş. Bir tıbbiye talebesi, tabuta iliştirilmiş küçük yazıyı okumuş ve büyük şairin ölümünü bütün üniversiteye yaymış. Ve yine o devri yaşayanların anlattığına göre, üniversite idaresi Ankara’dan aldığı talimat gereğince gençleri bu “rejim muhalifi, mürteci” şairin cenazesine ‘katılmamaları’ için uyarmış. çünkü üniversite yönetimine de Ankara’dan bu yolda talimat gelmiş.
Gençler bütün baskılara ve engellemelere rağmen, bir yerlerden bayraklar bulmuşlar, kafileler halinde Bayezid Camii avlusunu doldurmuşlar. Neticede Mehmet Akif’in cenazesi Cumhuriyet tarihinde kendisinden önce hiç kimseye nasip olmayan bir cemaatle kaldırılmış.
Mehmet Akif’in cenazesi, yakın tarihimizde gençliğin kimliğini ortaya koyabilmesi bakımından ilk hadise olarak ayrıca önem taşımaktadır. Bu cenaze, Cumhuriyet tarihinde kendiliğinden bir protestonun dışa vurulmuş şeklidir.
İstiklal Marşı şairimiz; çağrısız, davetsiz, duyurusuz, kendiliğinden, gönülden, yürekten, kalpten, hücrelerindeki milli duygulara kulak vererek cenazeye katılan veya duyamadığı için katılamayanlara şu mesajı vermiştir.
“Bazen dirilerin mücadele veremeyeceği dönemler vardır. öyle zamanlarda ölülerin, dirilerin önünde mücadeleye katılması lazımdır.” Bu anlamda merhum Akif, hem sağlığında hem de öldükten sonraki hayatıyla topluma yön vermeye, ülkesine ve milletine hizmet etmeye devam etmiş ve kıyamete kadar da edecektir.
İnsanlık tarihine baktığınızda, ülkesi, milleti ve milletinin kutsal değerleri için mücadele etmiş bütün kahramanların özelliklerini uhdesinde bulunduran Akif, kıyamete kadar yaşayacağını şu özellikleriyle de vurgulamıştır. “O zulmü alkışlamazdı, zalimi asla sevmezdi ve sevemezdi ama mazlumun dostuydu.” Bir insanın abideleşmesi için yeter.
Dünya tarihine adını yazdıran bütün iyi insanlarda bu üç özellik tam ve tekmil bir şekilde bulunmuş ve idealleri uğruna toplumların önünde olmuşlar, öldükten sonra da bıraktıkları miras, sektelere uğrasa da yaşatılmıştır ve yaşatılmaya devam edilecektir.
Bu sebeple, bir kere daha söylemek gerekir ve hatta her fırsatta ifade etmek lazımdır ki, yüzyılımızın Türkiye’sini tanımak için, Mehmet Akif bir sembol şahsiyet olarak iyi bilinmelidir. Onun hayatı, eseri ve mücadelesi yakın tarihimizin doğru tanımlanması için çok önemli ipuçları vermektedir. Bu ipuçlarını iyi değerlendirenler her zaman tarih yazacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.