Hizmet mi ticaret mi!
Bu tip bir soruyu Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) otağında saf tutanlara sormak gereğini duymuyorum, bu kesim akışlarıyla bakışlarıyla, özellikle Müslümanlara saldırılarıyla kendilerini ifade etmeye yetiyor.
Diğer malumlar da aynı havada.
İsrail zorbaları Filistinli çocukları katletmiş, Suriye halkı diktatör Esed katilinin bombalarıyla yıkılmış dökülmüş, Mısır’da Firavunlar geri gelmiş umurunda mı?
Akan Müslüman kanlarını göremezler ama parayı pulu, uşaklığı iyi görürler...
Öyle buyurmuş Hz. Mevlana:
“Hırs sirkeyi bal gösterir.”
Elinde kabına zarar veren keskin sirke; zannediyor ki bal yiyor.
Mısır’ın son durumu, Ortadoğu’da güçlü bir Müslüman yönetim istemeyen İsrail’in yeni bir fonksiyonu. Maşa varken elini ateşe tutmayan İsrail’in nasıl olsa arkasında ABD gibi bir destekçisi var. ABD, dünyanın gözü önünde Sisi denilen eli kanlı katile açıktan talimat verirken kızarma, bozarma, utanma yok. Keyif onun değil mi? Dün dikta derken bugün de darbeye demokrasi diyor.
Şimdi de gördük ki Müslüman Kardeşler demokrasi dedi, olmadı.
Halen de demokrasi dediği halde göreceğiz ki yine olmayacak.
Madem öyle de olmuyor böyle de olmuyor, o zaman keşke İslam deseydiler.
Boğulacaksan ırmakta değil deryada boğul.
Asıl zorumuza giden, Müslüman ülkelerin kukla yöneticileri.
Değil mi öyle? Dünya Müslümanları çuvallarla paraları krala taşıyor, kral da bu paralarla Karun gibi yaşıyor... Umurunda mı Mısır, umurunda mı Suriye, umurunda mı Filistin...
İçimizdeki bazı hacıyatmazlar da öyle değil mi?
Dünyalıklarına bir halel gelmesin de isterse kızıl kıyametler kopsun...
Bu kadar kan döküldüğü halde, küfürle ittifak etmiş gibi adamların ağızlarını bıçak açmıyor...
Öylelerine değil Müslüman, insan bile denmez...
Kala kala mahallenin fedaisine kaldık.
İşte o tek fedai, tek gür seda Türkiye’nin Başbakanı.
Kim ne derse desin, İslam aleminin kukla yöneticileri susarken sayın Başbakan’ın Fatih nesline yakışır endamda mazlumdan yana tavrını koyması basit bir hadise değildir.
Kimi zaman yanlışları eleştirenlere değil de, Amerikancı Tayyip diyenlere ithaf olunur.
Tanzimat’tan bu tarafa ilk defa bir başbakan adam gibi konuşuyor.
Merhum Erbakan Hoca hariç diğerleri hep “başüstüne” dediler, sustular, yutkundular...
11 defa suikasttan kurtulmak ne demek?
Özellikle dikta rejime para akıtan umre olayını yeniden gözden geçirmek gerekmiyor mu?
Müçtehitler diyor ki, bazı amelleri yaparken ortamı ve de şartları dikkate almak zorundayız.
Örneğin, hür olmayana Cuma namazı nasıl ki farz değilse...
Örneğin, yol emniyeti yoksa haccı nasıl ki tehir edebiliyorsak...
Örneğin, savaş esnasında namazı eda etmenin usulü nasıl farklı ise.
Umre olayını da bazılarına izah etmek belki zordur ama Allah Resulü(sav) bizi anlar, Allah(cc) da her şeyi görür, her işin batınını da, zahirini da O bilir.
Gidenler görüyor, dünyada öylesi ikinci bir pazar yok...
O pazar aslında gönül pazarı ama, Müslümanların deniz gibi akan paraları geldiği gibi bir yerlere gidiyor. Öyle ki o paralar mermi oluyor, roket oluyor Müslümanlara dönüyor...
Arabistan’ın, şimdiye kadar bu paralarla dünyanın en modern uzay istasyonlarını, en modern uçak fabrikalarını kurması gerekmez miydi? Hani nerede kraliyetin roketatarları?..
Dünyanın en zengin petrol yatakları üzerinde oturan halk fakir, hanedan zengin.
Adı üzerinde kraliyet... İngiliz karıları kızları, hizmetçiler, uşaklar...
Bir başka uyutma şekli de, “Biz her partiye aynı mesafedeyiz” zihniyetidir.
Bu mesafe nasıl mesafe ise!
Partilerin doğrusu da var, eğirsi de.
Hadi doğruya eşit mesafeyi anladık da eğriye eşit mesafe neyin nesi?
Yunus’un diliyle, “Yol odur ki doğru vara”. Mazlum nerede, Müslüman da orada...
“Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor, kalk baba kabrinden kalk.”
Merhum Akif sağ olsaydı bu mısralarını internet atına bindirerek kulağı Müslüman katliamına ağır duyanlara, aklı cebinden delik olanlara yollamaz mıydı?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.