Cemal Nar

Cemal Nar

Kolay Değil

Kolay Değil

Hak batıl mücadelesi kolay değildir. Hele de bizim gibi Hakkı iyi bilmeyen ve onun uğrunda mücadeleyi yakından görmeyen bir millet için. Biz, Batılılaşma ile bambaşka bir yaşam biçimine girdik. Orada mücadele, cihat gibi kelimeler buz gibi soğuktur.

Bu mücadele insan etrafında dönüp dururken, asıl olan özgür irade ile hakkı tercih olunca, zaman zaman akrabalar arasında bile hak batıl mücadelesinin yaşandığı görülmektedir. Hatta Peygamber çocukları bile yer yer birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Şimdi bu milliyetçilik, ırkçılık ve asabiyet çağda bunu bu insanlara anlatmak kolaysa da uygulatmak çok zor.

İnsanın yeryüzündeki ilk ataları olan Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil kıssası akraba mücadelesini anlatır. Kur’an-ı Kerîm’in  bize takdim ettiği bir örnek de Saffat Suresinde İbrahim’dir (as):

“Selam olsun İbrahim'e! İşte böyle ödüllendiririz Biz iyileri! Gerçekten o Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.  Biz de ona, salih kişilerden, üstelik peygamber olacak bir evladı, İshakı müjdeledik. Kendisine de İshaka da feyiz ve bereketler verdik. Onların neslinden gelenler arasında iyi davranan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de!”( Saffat 109-113.)

Bu ayetlerde Hz. İsmail’in kurban ediliş kıssasının hikmetine işaret ediliyor. Hz. İbrahim (a.s)'ın iki oğlu Hz. İshak (a.s)'dan Yahudi ve Hristiyanların mensub olduğu İsrailoğulları, Hz. İsmail (a.s)'dan ise Araplar ve diğer Müslümanlar dünyaya yayılmışlardır. Dünyadan nice soy ve sülale geçip gitmiş, onların isimleri bile kalmadığı halde Allah Hz. İbrahim'in nesline bu bereket ve şerefi vermiştir.

Allah Teala bu kıssayı anlatmakla onlara şöyle demek istiyor: Sizin ecdadınız İbrahim, İsmail ve İshâk (a.s), ihlasları ile bu şerefe yükseldiler. Siz de onlar gibi olmak isterseniz bu ihlası kazanmaya çalışın. Yoksa, önderlik soydan ileri gelmez. Nitekim onların soylarında iyiler gibi, zalimler de bulunmaktadır. Bunların hikayelerini Kur’an-ı Kerîm’de bol bol okuruz. Verilmek istenen mesaj çok açıktır:

“Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir milletin, Allah'ın ve Resûlünün karşısına çıkan kimseleri, isterse o kimseler babaları, evlatları, kardeşleri ve sülaleleri olsun, sevip dost edindiklerini göremezsin. İşte Allah onların kalblerine imanı nakşetmiş ve Kendi tarafından bir ruhla onları desteklemiştir. Onları, içinden ırmaklar akan cennetlere, hem de ebedî kalmak üzere yerleştirecektir.   Allah onlardan, onlar da O'ndan razıdırlar. İşte onlar Allah'ın tarafında olanlardır. Ve iyi bilin ki, felaha erenler, Allah'ın taraftarları olacaktır.”( Mücadele 58/22)

Gerçekten iman etmiş bir kalpte küfrün, batılın sevgisi kalmaz. Zaten bir insanda bir kalp bulunur. “Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır,” (Ahzap 4) Orada iman varsa küfür, hak varsa batıl çıkar gider. Bu açıdan dönüp bir kalplerimize bakalım, ne görüyoruz?

Dinde yakınlığın ölçüsü kan değil imandır. Kan ve yakınlık bağları iman bağı ile çeliştiklerinde kopuverirler. Ama insanın içine haram olan ırkçılık girmişse, zalim veya kafir kardeşini korumaya kalkar. Hep bunu görmüş, ulus devlet içinde bunu yaşamışlara, hak batıl mücadelesinde kanın ve akrabalığın bir şey ifade etmediğini anlatmak ve kabullendirmek gerçekten zordur.

İki sancak yani Allah'ın sancağı ile şeytanın sancağı arasında bir çekişme veya fiili bir düşmanlık yoksa bu bağları birlikte gözetmek mümkündür. Allah taraftarları ile şeytan taraftarları arasında bir savaşın olmadığı sıralarda müşrik olan anne-babaya iyi davranmak emredilen bir davranıştır.

Ama aralarında mücadele, sürtüşme, düşmanlık ve savaş varsa bu durumda tek olan kalple ve tek olan bağla ilgisi olmayan bütün bağlar kopar. Kopmalıdır. Ama bu topluma bakarak, “evet, öyle olur” diyebilir miyiz?

Zor dostum zor!

Fakat gelin de gerçek mü’minler topluluğunu bir görün. Ebu Ubeyde Bedir savaşında babasını öldürmek zorunda kalmıştı.

Ebu Bekir Sıddık oğlu Abdurrahman'ı öldürmeye kalkışmıştı.

Mus'ab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürmüştü.

Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Ubeyde ve Haris yakınlarını ve akrabalarını öldürmüşlerdi. Kan ve yakınlık bağlarından soyutlanarak din ve inanç bağına sarılmışlardı. İşte bu Allah'ın ölçüsünde bağların ve değerlerin yükselebileceği en yüksek noktaydı.

Bir o topluma, bir de kendimize bakalım ve karar verelim, biz ne kadar Müslümanız? Hangi mücadeleyi veriyoruz ki zafer bekliyoruz.

Daha bizim çok sınavlardan geçerek olgunlaşmamız lazım,

Tıpkı Talut’un ordusu gibi!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi