Geçmişteki ve bugünkü Feyzioğlu
Geçmişteki Feyzioğlu “İslam Hukuku Miadını doldurdu” derken, bugünkü Feyzioğlu "Milli irade otoriter" diyor.
Yıl 1969…
Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı merhum Turan Feyzioğlu ile meclisteki odasında görüşüyoruz. Yanımda Ankara Merkez vaizlerinden Ahmet Şahin ile başkaları da vardı. Bir ara Turan Feyzioğlu, “Hoca İslam hukuku miadını doldurdu. Neden derseniz, zina suçunun ispatı için artık dört şahide gerek yok. Yargıtay diyor ki, adam gece yalnız yaşayan kadının evine girer, lambalar da yanıp sönerse iş tamamdır, bu kadar pratik...”
Bu konuşma üzerine Şahin Hoca, hop kalkınca, ben devreye girdim.
Hukuk öğrencisiyim, bu meselede konuşamazsam o gece uykum tutmaz, kendimi suçlar dururum. “Muhterem (sayın kelimesi henüz vizyona girmemişti) Hocam, siz sadece siyasetçi değil, aynı zamanda akademisyensiniz. Taktir edersiniz ki zina gibi ciddi bir konuda İslam hukuku lambalarla işi halletmeyip kılı kırk yarıyor. Bir adam hanımına zina suçu isnadında bulunuyorsa, Allah dört şahit getirsin diye buyuruyor. Yanıp sönmekle olur mu? Adam ya hırsızlık için eve girmişse…”
O yıllar, Feyzioğlu gibileri ortanın solundan kaçmış olsalar da üzerlerine sinen “altı ok”un çıkmaz boyası her kademede kendini gösteriyordu.
Aradan kırk küsur sene geçti. Şimdi de Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu neler söylüyor. Milli iradeye, yani çoğunluğun iktidarına “otoriter” diyor.
Ben şunu merak ediyorum, bila kaydı şart bu “milli irade” lafı tarihi gelişim itibariyle CHP’nin sallayıp durduğu bir flama değil mi?
Demokrasi, egemenlik, laiklik gibi içi boşaltılmış laflar onun eseri iken, iktidar yar olmayınca ağızlar değişti. Başta bağımsız, tarafsız dedikleri hakimlerle mahkemelere neler oldu? Eskiden bu hakimler taraf tutmazken, şimdi hep taraftar oldular, iyi mi!
Feyzioğlu, Ergenekon davalarını Yassıada’ya, yani dedelerinin yapmış olduğu kanlı yargılamaya benzetiyor. El insaf, Yassıada nire, 28 Şubat gecesi ülkenin 35 milyar dolarını buhar edenleri yargılayan Ankara Ağır cezaları nire…
Şantaj, fişleme, takip, sürgün, şehit anlarını garnizonlara almama, kamu alanlarını rejim tapınağına çevirme, örtülülere kısıtlamalar unutuldu mu acaba?
CHP muhalefetine göre, AK Parti iktidarında oto yollar, hızlandırılmış trenler, hastaneler, hava alanları, modern adliye binaları, Merkez Bankasında balyalanan dövizler, ülkeyi tefeci IMF’den kurtarmak, askeri vesayetin kaldırılması gibi uygarlıklar kötü, berbat.
Bir tek kendileri ak kaşık!..
Diyor ki Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Madem çoğunluk otoriterdir, o halde sen de otoritersin.”
Değil mi yani? Baro seçimlerinde kim çok sayı alırsa onun çarşaf listesi seçiliyor.
Sayın Başkan, hani bunun muhalefeti?..
Ben yaptım oldu klasiği.
Bu başkan çıkıp dese ki, “böyle seçim olmaz, seçimin bir de muhalefeti olmalı.”
Demiyor, AK Parti’ye der kendine demez.
Çünkü baro yönetimi birkaç kişinin elinde. Ne yaparlar, ne yerler, ne içerler kimseler bilmez. Madem çoğunluk otoritedir, o halde gelin şu barolardan başlayalım…
Yetmiyormuş gibi Avrupa’dan binbir zorluk ve çilelerle ithal ettiğimiz güzelim demokrasiye(!) de dil uzattılar. Demokrasi seçim demek değilmiş, kişisel yaşantı imiş.
Gel de bıyık altından gülme…
Yaşantı deyince hiç olmazsa adamın biraz yüzü kızarır. O kesim, yani çağdaş laik kesim…
Hangi yaşantıyı yaşayamıyorsa Allah aşkına bir söylesinler...
Eş mi iş mi tutamıyorlar?
Bankaları, yolları, kamu araçlarını tahrip etmekte geri mi kaldılar?
Cadde ve sokaklarda kendilerini teşhir mi ettiremiyorlar?
Sevgililer günleri mi yok?..
Hangisi eksik?..
Çağdaş Türkiye(!), yırtılan fakirin yakası… Lambaların yanıp sönmesine de gerek kalmadı, alan da veren de dünden razı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.