Evlad-ü Iyal Kaygısı 3
Evet, çok acı bir imtihandır, ama eşler ve çocuklar hak yolunda mücadele eden bir mücahidin izlediği yolun dışında bir yol tutmuş olabilirler. Peygamberlerin bile başına gelmiş acı bir durumdur bu. Acı ama olağan!
Bu durumda o mücahit eş ve çocukları ile Allah arasında, yani Allah adına her şeyden vazgeçme arasında bir tercih yapmada zorlanabilir. İki aada bir derede kalma psikolojisi içinde derin bir yırtılmayı yaşatabilir.
İşte bunlar da, önceki yazılarımızda belirttiğimiz vaziyetler de yer yer ailenin kişiye olan fitne ve düşman oluşunun, birbirinden çok farklı dereceleri bulunan görünümleridir. Mü'minlerin hayatında bu tür manzaralara her zaman rastlamak mümkündür.
Bu yüzden mü'minlerin kalplerinde sürekli bir uyanıklık bulunsun, bu duygulara kapılmasın ve bu etkenlerin etkisinde kalmasın diye bu girift ve karmaşık durum bizzat onların Allah tarafından uyarılmalarını gerektirmiştir:
“Ey inananlar! Eşlerinizden ve çocuklarımızdan bazıları size düşmandır. Onlardan sakının. Eğer affeder, hoş görür, bağışlarsanız muhakkak ki Allah da çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Mallarınız ve evlatlarınız bir sınav konusudur. Büyük mükafat ise Allah katındadır.”(Teğabun, 64/14-15.)
Sonra bu uyarı değişik bir ifadeyle, mal ve evlat sınavında uyanık olmaya ilişkin bir çağrıyla tekrarlanıyor. Burada malların ve evlatların "fitne" olması iki anlama gelir:
Birincisi: Yüce Allah sizi mal ve evlat konusunda sınıyor, şu halde uyanık olun, sakının, sınavda başarılı olabilmeniz için sürekli hazırlıklı olun, kurtulun ve Allah için her şeyden soyutlanın. Tıpkı bir kuyumcunun saf altını kir, pas ve katma maddelerden ayırmak için ateşe atıp erittiği gibi.
İkincisi: Şu mallar ve evlatlar sizin için baştan çıkarıcı, çekici şeylerdir. Bu çekicilikleri ile sizi Allah'a karşı gelmeye, O'na isyan etmeye sürüklerler. Şu halde onların çekiciliğinden sakınınız. Sizi sürükleyip götürmesinler, Allah'tan uzaklaştırmasınlar.
Kelimenin sınav ve baştan çıkarıcı gibi her iki anlamı da kastedilmiş olabilir.
Bir gün Peygamber Efendimiz minberde halka hitap ediyordu. O sırada torunları Hasan ve Hüseyin -Allah onlardan razı olsun- geldiler. Al gömlekler giyinmişlerdi. Düşe kalka yürüyorlardı. Peygamber Efendimiz minberden indi ve ikisini kucaklayıp önünde bir yere oturttu. Sonra şöyle dedi:
"Allah ve Peygamberi doğru söylerler. Kuşkusuz mallarınız ve evlatlarınız sizin için birer sınav konusudur. Şu iki yavrumun düşe kalka yürüdüklerini görünce dayanamadım. Konuşmamı kesip onları ayağa kaldırdım.”
Bu Resulullah'tır, bunlar da kızının çocukları. Şu halde mesele çok ciddidir. Bu konu Allah tarafından uyarılmayı, sakındırılmayı gerektirecek kadar önemlidir. Kalpleri yaratan ve bu duyguları o kalplere yerleştiren Allah, kendilerini aşırı düzeyde bu duygulara kapılmaktan alıkoymalarını istiyor. Çünkü bu tatlı bağların insana ancak bir düşmanın yapabileceği şeyleri yaptığı, onu düşmanın tuzaklarına benzer badirelere sürüklediği biliniyor.
Kur’an-ı Kerîm’in bu konuda bol örnekler vermesi de manidar değil midir? İşte Hz. Nuh’un karısı ve oğlu, Hz. Lut’un karısı, Hz. İbrahim ve babası bu örneklerden bazılarıdır. (Ayetler için bkz. Hud, 11/40, 42-47; Tahrim, 66/10; En’am, 6/74; Meryem, 1942-48; Enbiya 21/52-57 vs.)
Bunların ayrıntılarını anlatırsak söz çok uzar. Sanırım bu kadarı maksadı izaha kafidir.
Ancak bütün bu örnekleri bir de fakirin kaleminden okumak isterseniz, “İslam Açısından Irkçılık ve Asabiyet” isimli hacimli kitabımızın basılmasını beklemeniz gerekecektir.
Dua buyurun lütfen, bu mutluluğu da yaşayalım biiznillah.