Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yürek Mektuplar

Yürek Mektuplar

D. ç.;
Merhabalar Sayın Yavuz Abi. Burdurluyum, ama Isparta'da oturuyorum. Eserlerinizi yıllardır okuyorum. Ayrıca sizi Moral Fm'den de takip ediyorum. Bir tarih programınızda, yazar olmak isteyenlere yardımcı olabileceğinizi söylediniz. Ben de bu sözlerinizden cesaret alarak size yazıyorum.
çeşitli edebiyat sitelerinde yayınlanan yazılarım var. Burada bir yerel gazetede köşe yazıyorum. Ama ben daha fazla kitlelere hitap eden bir yazar olmak istiyorum. Bu yönde araştırmalarım var. Bir kitap çıkarabilecek kadar birikimim de var. Ancak bu konuda bana yardımcı olup, yönlendirecek insanlara ihtiyacım var. Beni yönlendirirseniz minnettar kalırım.”
* Bendeniz başkalarını yönlendirmeye de, başkaları tarafından yönlendirilmeye de karşıyım, efendim…
Şaka bir yana, “abi” ile “sayın” bir birleriyle çok uyumlu durmuyor sanırım, siz ne dersiniz?
Ayrıca aynı paragrafta öyle çok “var” fiili kullandınız ki, sanırım heyecanlandınız, ya da çok acele yazdınız.
O paragrafı bir daha okur musunuz lütfen?..
“Yazılarım var… araştırmalarım var… birikimim de var… ihtiyacım var.”
İsteseniz bu cümlelerde farklı seçenekler bulabilirdiniz. Meselâ: “Yazılarım çeşitli edebiyat sitelerinde yayınlanıyor” deseydiniz, birinci “var” ortadan kalkmış olacaktı...
“Birikimim var” yerine, “birikim sahibi olduğumu söylüyorlar” deseniz, hem daha mütevazı, dolayısıyla daha sempatik bir görüntü verirdiniz, hem de dil kurallarına uymuş olurdunuz.
“Yardımcı olup yönlendirecek insanlara ihtiyacım var” yerine de, “yardımcı olursanız sevinirim” diyebilirdiniz.
Böylece paragrafınız tek “var”a düşecekti.
Bunun dışında söyleyebileceğim şu: Gönderdiğiniz örnek yazı işlek bir elden çıktığını düşündürüyordu. önce yazınızı okusaydım sanırım mektubunuzu böylesine acımasızca irdelemezdim.
Ama yazar olacaksınız, bunlara alışmalısınız. Belki de bu yüzden biraz abarttım. Biraz da, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen de işit” anlamında, yazmanın püf noktalarını soran gençlerimiz de bu konudaki ciddiyetimi bilsinler istedim.
¥
İsmail Bozkan;
“Arada bir çıkar, uzaklara gider, şöyle bir gezinip etrafı gözlemlemeye çalışırım. Zaman zaman günümüzü eski ile kıyaslamak da hoşuma gider…
“Mesleğim nedeniyle hayvanlarla yakın ilgiliyim. Bir o kadar da severim. Geçenlerde yıllarca önünden geçtiğim, ama kilise olduğunu bilmediğim bir duvarın üzerinde, sürekli olarak kedilere mama, su vesaire bırakıldığını her geçtiğimde görür, mutlu olurdum.
“çok şükür çevremizde güzel işler yapan sorumlu insanlar var. İslâm’ın doğa ve canlılara verdiği önem günümüzde değişmedi ama vatandaşlarımızın duygu ve düşünce dünyası değişti. Daha doğrusu sevgi bağları köreldi. İyilik anlayışımız ise kötü davranışla yer değiştirdi.
“Yazıyorsunuz, okuyoruz: Biz eskiden böyle değilmişiz. Hayvanlara karşı duyarlı ve sevgi dolu bir yapıdan bu hale nasıl geldik?
“Hayvanları sevmemekle bile kalmıyor, resmen kötü davranıyoruz. Eziyet ediyoruz. Halbuki onların bize ihtiyacı var. Merhametimiz olmazsa yaşayamazlar.
“Açıkçası bu halimizle cahiliyeye daha yakınız.
“Konuşmalarınız, öteki konuşmacılardan (yazılarınız da öyle) farklı ve etkili olduğu için hayvanlara ilişkin düşüncelerimi size yazmaktan kendimi alamadım. Sizden arada bir hayvanlara merhamet konusunda birkaç kelime yazmanızı veya konuşmanızı isteyebilir miyim?
“İnançlı kimselerin canlı varlıklara karşı biraz daha saygılı, çevre bilincine biraz daha yatkın olmalarına ilişkin birkaç yorum yaparsanız (ve yazarsanız) eminim etkili olacaktır.
* Umarım etkili olur İsmail kardeşim. Aslına bakarsanız bu konulara zaman zaman giriyorum. Hatta, “12 milyon insanımızın açlık sınırının altında yaşadığı ülkemizde hayvan haklarından söz etmek, belediyeleri kedi ve köpeklerin barınmaları-beslenmeleri için kaynak ayırmaya zorlamak en büyük duyarsızlıktır” şeklinde eleştirilere de muhatap oluyorum.
Halbuki: Bütün canlıların yaşama hakkı var…
Hayvanların “yaşama hakkı”nı kullanabilmeleri, “insan” denen varlıkların duyarlı, merhametli ve sevgi dolu olmalarını gerektiriyor…
Yani insanlar, dünyalarını hayvanlarla paylaşmaya yanaşmazlar, hatta onları “düşman” gibi görürlerse hayvanlar yaşama haklarını kullanamazlar.
Oysa her hayvan, Allah’ın kâinata koyduğu ekolojik dengenin bir parçasıdır. Bir hayvanı yok etmek, yahut yok olmasına duyarsız kalmak bu dengeyi bozmaya ilişkin bir teşebbüstür.
Bu anlamda da merduttur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi