Bizden Uyarması!
Mısır, Suriye, Afganistan gibi İslam ülkelerinde insana kıyanlar, belki kan dökmüyorlar ama, kendi ülkelerinde de insana kıyıyorlar. İnsanı fıtratını bozuyor, saadetini elinden alıyorlar. Tabi düzenini çarpıtarak insan soyunu çarpıklaşmaya, yozlaşmaya, bozulmaya mahkum ediyorlar. Bunda en büyük araçları ise eğlence, festivaller, karnavallar, spor, alkol, uyuşturucu, fuhuş ve seks çılgınlıklarıdır.
Batının beyin takımı, bilerek veya bilmeyerek, daha doğrusu ikisi birden insanı bozuyor, toplumları fesada atıyor. İnsana yazık ediyor. Farkında olmadan “Maymunlar Cehennemi” gibi bir ortamı hazırlıyor. Bunların sonunun cehennem olduğunda zaten kuşku yok!
Cenneti yakalaması mümkün topraklarda bile batı kendine cehennem yoldaşları buluyor. İşte bizim batıcılar. Müslümanlar arasında yaşayan “Müslüman kafirler”. “Çağdaş Münkirler” yani. Neyin mi münkirleri? Kimi Allah’ın, kimi Peygamberin, kimi İslam’ın, kimi şeriatın münkirleri. Ortak özellikleri Batıcı, ırkçı/ulusalcı/milliyetçi ve laik oluşları!..
Kendini evrende başıboş zannedenler… Kendinden başkasına tapmayanlar… Bir yaratıcıyı ve onun iradesini inkar edenler…
Büyük köpekler böyle istiyor. Batının insanı buna hazır. İslam dünyasında ise sözde yerli darbeci sisiler, pisiler, esedler, irili ufaklı finolar da o isteği icra ediyorlar. Ortak özellikleri Allah’ın istek ve iradesine düşman olmak ve onun gerçekleşmemesi için çalışmak.
Zavallılar Allah ile savaşıyorlar. Azıcık tarihe baksalar, bu şımarıklığı yapamazlar oysa. Ama nefis, hırs, şehvet, para, mal, makam, dünya karşısında akıl öyle sersemliyor ki!..
Oysa insan boş yere yaratılmamış ve başıboş da bırakılmamıştır. O, kutsal bir amacı gerçekleştirmek için yeryüzüne gönderilmiştir. Kendisi gibi herhangi bir yaratığa kul, köle olmak için değil; yaratanına halife olmak, O’na ibadet etmek, dünyada O’nun hükmünü hakim kılmak, buna karşı çıkan engelleri aşmak suretiyle “hilafet” görevini yürütmek için yaratılmıştır insan.
Dolayısıyla İnsan, sırf kendisi için var değildir. Allah için yaşama adına vardır. Şu fâni dünya ile yetinmek için değil; ebedî hayatı kazanmak için yaratılmıştır. Allah'ı tanıma, bilme, sevme, sayma ve O’na itaat ve ibadet etme için yaratılan insan, bu kulluğunun karşılığını hem bu dünyada, hem de ahirette fazlasıyla alacaktır. Allah'ın emirlerine itaat, dünya ve ahiret mutluluğuna sebeptir. Kur’an’da Allah Teala şöyle buyurur: "Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." Varoluş amacı işte budur.
Sonuçta şu kesin kaide ile bu bahsi bitirelim: Yüce Allah (azze ve celle), önce şu muhteşem evreni yarattı. Sonra evrenin içinde en güzel, en değerli varlık olan insanı yarattı. Ve insana; “Al sana muhteşem bir kullanma kılavuzu. Bu evreni bu kullanma kılavuzu ile kullanırsan, hem sen faydalanır ve mutlu olursun, hem de beni memnun edersin. Değilse hem fayda yerine zarar görür, acı ve ızdırap çeker, hem de beni gücendirirsin” dedi.
Bu kullanma kılavuzu ise İslam’dır.
Biz buna inanmış Müslümanlardanız hamdolsun. Rastgele oluşmuş kör bir tesadüfle gelmedik bu cihana. Bu cihan da deminden beri anlatıldığı gibi, kör bir tesadüfün eseri değildir. Biz ve evren, dilediğini bildiği gibi yaratan bir yaratıcının tercih ve takdiriyle varız. Hatta hangi zaman ve zeminde, hangi ortam ve şartlarda, hangi görev ve kabiliyetlerle yaratılmamız da tamamen O’na ait takdir ve tercih iledir. Buna göre biz ve evren, yaratıcımızın belli kanunlar ile yaratıp bizi birbirimize bağladığı iki kuluz, birbirimizden faydalanmamız için yarattığı iki sevgili kardeşiz.
Bunu biraz daha açalım isterseniz. Biz Müslümanız, Allah (azze ve celle)'ın insan dahil evrene koyduğu “sünnetullah – tabiat kanunları” ile, birey ve topluma koyduğu “fıkıh- İslam hukuku - şeriat” da denilen İslam kanunları, bir çarkın dişlileri gibi uyum içerisinde çalışır. Aynı tornadan bir ustanın eliyle çıkan motor aksamı gibi, bu iki kanun beraber çalışırsa, insana huzur ve mutluluk getirir. İşte ideal hayat budur.
Evet, biz Müslümanız, Allah (azze ve celle)'ın bizim için indirdiği dinine razı olduğumuz gibi, bizim için biçtiği takdirine de razı olmuşuz, bizim için çizdiği kaderine de teslim olmuşuzdur hamdolsun. Bundan büyük bir şeref, büyük bir izzet, büyük bir iftihar ve büyük bir mutluluk duyuyoruz. İslam’ı hakkıyla yaşayamasak, Yüce Allah’a hakkıyla kulluk yapamasak bile, hep bunu söyleyecek, bunu yaşayacak, bunu yaşatmaya çalışacağız. İslam düşmanları bizim bu davadan vazgeçebileceğimizi asla akıllarına getirmesinler. Bu bizim için varlık yokluk meselesidir
“Geziciler” denilen şer odakları, basın yayını, iş adamları, siyasi partileri, dernek ve sendikaları vs. o şer odakları ise bunu inkar ediyorlar. Sokakları ateşe verenler, Allah’a teslimiyete, onun dinine boyun eğmeye isyan ediyorlar. Bu memlekete İslam’ın yeniden hakim olmasına isyan ediyorlar. Bu ülkeden İslam’ın bütün izlerini silmek için çabalıyorlar. İç ve dıştaki kafirlerin açık desteğini görüyor, devam ediyorlar. İçlerinde imanlı olan Müslümanlar varsa, bunu görmeli ve safını bilmeli değil midir?
Buna rağmen orada olanlar, Bedir Savaşında Kureyş ordusu ile gelip de Müslümanlarla savaşan Müslümanların (!) nasıl bir muameleye tabi tutulduğunu iyi öğrensinler.
Bizden uyarması!