İnsaftan ve tarafsızlıkdan mahrum eleştirilere cevabımdır.
Yıllar evvel, Hattat Hüseyin Kutlu’nun, bir talebesi ile konuşmasına şahid oldum.Başörtülü olan talebesi, meşkini gösteriyordu. Bir tarafdan da sakız çiğniyordu. Meşki, "elif" harfiydi. Hocamız, elifi çizmek için elifi bilmek gerektiğini söyledi. Önce, elif harfinden başladı. Sonra da
Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar elif elif diye
zarafeti ile genç bir kız olan Elif’i anlatmaya başladı. “Elif şöyledir, Elif böyledir..” diye bir divan şairinin gazeli ile bir halk ozanının koşması arasında gitti geldi. Biz tam kıvama gelmişken “ Elif, sakız çiğnemez.” dedi. Talebesi ,birden irkildi, kızardı.
Eğer, Hüseyin Hocam, daha ilk gördüğünde “Başörtülü bir kız, sokak kızları gibi sakız çiğner mi?” ya da "Bu başörtülü kızlar da ne kadar görgüsüz!" gibi bir laf etse öğrencisini kaybedebilirdi. Başörtü ve öteki kadın kompleksi olmayan hocamız, zarif bir üslub ile ikaz etti.
Bir önceki yazımdaki üslubu, "sokak ağzı" diye eleştirenler var.Birincisi, Hüseyin Kutlu misali hocalardan zarif üslubu; diğerlerinden, diğer üslubu öğrendim. Yani alalara, alalanıyorum; pest ile pestim.
İkincisi, ben "karı" kelimesini kullanmam. Bu kelimeyi , mahsus kullandım. Eleştirdiğim ifadeye atıfda bulunmak için. Ağzının suyu akmak ise imrenmek, çok beğenmek manasına gelen bir halk deyimidir. Kimsenin geçmişini de eşelemiyorum. Ayşe Arman'ın röportajı çok eski değil, 2004 tarihli. Bir zahmet açıp okuyun.
Bu memleketin ne çok dokunulmazı , ne çok putu var böyle… Bir kez daha putperest bir millet olduğumuzu hatırlattığınız için sağ olun, var olun. Hocaların, ağır abilerin, reislerin eleştirilmeyeceğini unutmuşum.
Tartışılması gereken üslub benimki mi yoksa insanlara doğruyu öğreten koca bir yazarınki mi? Başbakanın eşine "patates çuvalı" diyen seksenlik solcu yazar mı daha üslubsuz yoksa başörtülülere "rüküş", "besleme ve hizmetçi gibi giyiniyorlar (2004)" diyen seksenlik sağcı yazar mı?
Yakınlarda, iyi bir mevkide bulunan bir hanım arkadaşım “Ben solcu olmaya karar verdim. “dedi. Güldüm. Karar vermekle olmaz çünkü. Sebebi içimi acıttı. “ Hocam, hocam “ diye saygıda kusur etmeyen dindar bir erkek gazeteci , arkadaşımın babasının dindar olduğunu öğrenince büyü bozulmuş .“ Sen bizdenmişsin. Ben de seni öteki mahalleden sanmıştım.” tavrı başlamış. Başı açık olan bu muameleyi görüyorsa , başörtülü birinin gördüğü muameleyi varın siz hesab edin.
Hınçlıymışım. Öyle yorumlayanlar var.
Hınçlıyım tabii. Gelin de işyerlerinde, kamuda, arkalarından "p.... ler" diye konuşan çakma sosyete hanımları onore edip, benim gibileri aşağılayan ağır ağabeylerin pespaye hallerini bir görün.
Hükumet türbana çözüm ararken , " Böyle yakışmıyor" diye uzman hanımların başını açtıran sağcı bürokratları görün.
Minili hanımlarla konuşurken eğilip bükülen; tesettürlüler ile konuşurken nereden geldiğini ve evdekini hatırlayıp keyfi kaçan, çemkiren taşra delikanlılarını bir görün. Bu beyler, İslami gelenekden geldiğine göre, böyle davranışları solculardan öğrenmediler her halde. Daha ağır abilerinden öğrenmiş olmalılar.
Öteki mahallenin kadınlarına imrenen erkekler yüzünden, kaç kadın başını açtı, kaç kadın dinle irtibatını azalttı biliyor musunuz? Kaç evlilik on şiddetinde sallandı haberiniz var mı? Cemaatçi, milliyetçi, tarikli abilerin, "İslam'da kadın" konusunda söylem ve eylem ikiliğinden acilen kurtulması lazım. Evdeşini yüceltmeyi bilmeyen, toplumu yüceltemez.
Kimden para aldığımı, kimin maşası olduğumu, niye havladığımı soranlar var. Aman Allah'ım! Seviyeye bakar mısınız? Böyle adamların, Habervaktim okuru olduğuna ihtimal vermek istemiyorum.
" Sizin yazılarınızı okumuyorum. " diye yazanları algılayamadım. Ne yani, benim yazılarımı okumuyorsunuz diye sizden özür mü dileyeyim?
Kim olduğumu merak edenlere açıklayayım. Ekşi sözlüğün yazdığına göre " nevzuhur, Habervaktim sürümü", ısınma hareketleri yapan ve dikkat edilmesi gereken bir kadınmışım. Cahilmişim de...
Bana göre(tabi inanırsanız), Harriet Beacher Stowe'un, yedi çocukdan sonra kitap yazdığını okuyunca fakültede kaptığı yazma virüsü uyanan, kendi halinde beş çocuk annesi bir memurum. Bu memleketin vergisi ile okuduğunu ve eğer okumasa , ücra bir köyde tarla biçen bir kadın olabileceği ihtimalini hiç unutmayan ....
Facebook ve twitterım yok. Bu yüzden, bu tür yazışmalara yabancıyım. Cep telefonum yok. Hatta, bir kedim bile yok. Teknolojik zekam olmadığı için zar zor mail atmayı öğrendim. Sayenizde ondan da kurtulmayı düşünüyorum.
Cemaatim, ocağım, tekkem, siyasi partim yok. Parklarda gezilere de gitmem. Oy verme, hatta vermeme hürriyeti olan zincirsiz bir Müslümanım. Yalnız, aramızda kalsın, biraz salağımdır. Kazık kadar oldum, ilm-i siyaset öğrenemedim. "Selamün aleyküm kör kadı" durumu yani...
Zincirsiz dedim de Tarantino'nun " Zincirsiz" filmini seyredin derim . Osman Sınav'ın "Uzun Hikaye"sini de... Yukarıda anlattıklarıma çok uygun filmler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.