Kadına Şiddet ve Yeni Âile Bakanı
Sema Ramazanoğlu, çiçeği burnunda âile bakanımız. Hayat tecrübesi ve meslekî kariyeri bir hayli iyi. Duyduğuma göre, çok da çalışkan ve donanımlı bir insanmış.
Bakanlık vazifesine, “Kadına şiddete hayır” kampanyası ile başladı. Elbette çok isâbetli. Ancak ben, farklı bir açıdan konuyu ele alacağım. Üstelik, tam da Sema Hanım’ın konumu ile ilgili.
Kadına şiddete bakış açımı genişleten solcu bir arkadaşımı, minnetle anmak istiyorum. “Bana göre dayak yemek, şiddet değil. Çünkü, kendimi savunabilirim. Aynısını iâde edebilirim. Karşılık veremediğim şeyler, benim için şiddettir. Meselâ, tâciz. Meselâ, ikinci sınıf yerine konma.” demişti. Aynı arkadaşım, bir işyeri derneğinin kuruluş toplantısında “Siz, hanım arkadaşlar ile irtibâtı sağlayın.” dediklerinde, “Bana, müsaade.” diyerek ayrılmıştı. Gerekçesi şuydu: Herkesin aynı şartlarda çalıştığı bir işyerinde, hanımlar kendisini ifâde edemiyor mu da ben irtibatı sağlıyorum. İşyerinde eşitken dernekte niye kategorize ediliyoruz?” İnanın, böyle görevler muhâfazakâr hanımlara verildiğinde itiraz edeni görmedim.
Bu hâdise, benim, parti kadın kollarına bakış açımı da değiştirdi. Kadın kollarının varlığına itirazım yoktu ama niçin erkek kolları yoktu?
Kim ne derse desin Ak Parti’nin bugünkü başarısında kadın kollarının ehemmiyeti çok büyük. Üst yönetimde, gerçekten donanımlı hanımlar görev yapıyor. Ancak, sıra bakanlığa gelince, partiyi iktidara taşıyan bu hanımlar, âile bakanlığının ötesine geçemiyor. (Nimet Çubukçu’nın Millî Eğitim Bakanlığı hâricinde tabi. O da aktif ve başarılı bir bakan değildi maalesef) Ayrıca, “Âilenin reisi erkektir.” cümlesi tartışılmazken âile bakanının ısrarla kadın olmasını anlamış değilim.
Sema Hanım, donanımlı bir doktor. Yâni, sağlığı ilgilendiren bir mesleği var. Fakat, Sağlık Bakanı olması söz konusu bile değil veya oldu; biz bilmiyoruz.
“Çevre Bakanı var ama?” diyebilirsiniz. Ben de “Nihâyet” derim. Hem de mîmâr. Nihâyet, hanımların meslekleriyle ilgili bir bakanlığı yapabileceği fark edildi. Edildi ama başörtülü bir hanımın, kendi uzmanlık alanıyla ilgili bir bakanlığı yönetebileceği fark edilmedi henüz. Şimdilik, âile bakanlığı ile tatmin olmaları gerekiyor. Hem de iki kız kardeşin aynı bakanlık koltuğuna oturmasının iyi bir görüntü vermeyeceği riskini göze alarak.
Yıllar evvel, bir yazımda, şöyle bir ifâde kullanmıştım. “Evet, kamusal alanda, başörtüsü diye çözülmesi gereken bir sorun var. Ama ‘başörtülüleri, kafası çalışan birey yerine koymamak’ diye gayr-i insâni ve derin bir psikolojik sorun daha var. Kânûnla çözülecek gibi de değil.”
Kast-ı mahsûsam, dindar erkeklerin başörtülü kadınlara bakış açısı ve konumlandırmasıydı. Lâikler ve Atatürkçüler, kamusal alana girmemize karşıydı. Ama, kamusal alana bizi sokmaya çalışan dindar erkekler, sıra kariyere gelince haddimizi bildiriyorlardı. Haksızlık etmek istemiyorum. Bir hayli yol alındı. Eş durumundan makam sâhibi olup kurdele kese kese güç patlaması yaşayan hanımlardan, bakanlık koltuğuna oturan hanımlara gelindi.
Biliyorum, aykırı bir yazı oldu. Bâzı erkeklerin yüzünü görür gibiyim. Hattâ, “Yine mi feminizm Kerime Hanım?” dediklerini duyar gibiyim. Cenâb-ı Hakk’ın kadınlara verdiği zekâ ve kaabiliyeti, kadınların nasıl ve ne kadar kullanabileceklerine erkeklerin karar vermesine karşıyım sâdece.
MERAL AKŞENER MESELESİ
Bu konu, Ak Parti’de sessiz sedâsız ilerlerken Meral Akşener’in genel başkan adaylığı ihtimal olunca MHP’de gâyet sesli bir şekilde gün yüzüne çıktı. Bir kadın, genel başkan olamazmış. O kadın, arslanlar gibi İçişleri Bakanlığı yaptı. Meclis Başkan Vekilliği yaptı. MHP’yi mi yönetemeyecek? Hâl-i hazırdaki kırk vekili, suya götürüp susuz getirir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.