Kürtçe eğitim
Bir kültür adamı ve hatta bir edebiyat akademisyeni olarak, Türkçe dahil hiç bir dille duygusal bir ilişkim yok. Hele “anlaşma aracı” olması gereken dillerin, pozitivist-modernist ideolojilerce bir “kavga aracı” olarak kullanılması yüzünden, gene Türkçe dahil, hiç bir dile ideolojik bir anlam yüklemem. Ve ister işlenmiş, ister işlenmemiş olsun; ister dil, ister lehçe, ister ağız olsun, hiç bir dil olgusunun yok olup gitmesine gönlüm ve akademik ahlakım razı olmaz. Çünkü o dil, o lehçe, o ağız kaybolursa, onların koruyup taşıdığı kültür ve hafıza da yok olur.
Dillerin var veya yok olması başka mesele; resmî veya eğitim dili olarak kabul edilip kullanılması başka mesele...
1984’e kadar bu halk, Kürtçe bir cümle veya konuşma dinlediğinde hiç bir olumsuz duyguya kapılmazdı. 1984’te başlayan kanlı PKK saldırılarından sonra bu durum değişti ve artık Kürtçe bir cümle duyulduğunda, zihinlere “kan” geliyor. (“Ama devlet...” diye başlayacak bir bahane, bu durumu değiştirmez.) PKK, Kürtçe’yi akıttığı kanla tedirginlik yaratan bir dil hâline getirmiştir. Bende böyle bir duygu yok... Dedim ya, “Hiçbir dille duygusal ilişkim yoktur.” diye... Ama benim ve benim gibilerin böyle düşünmesi yetmez. Toplumun kâhir ekseriyeti, maalesef Kürtçe ile PKK’yı özleştirerek hatırlıyorlar. 30 yıllık terörden sonra, başka ne olmasını bekliyordunuz ki?...
Bence pratikte Kürtçe’nin eğitim dili olmasında hiç bir mahzur yok... Korkmayın!... Kürtçe eğitim dili olursa, Türkçe bitmez. Yüzyıllardır ilişkide olduğu kültürler ve diller bitirememiş Türkçe’yi, Kürtçe’nin eğitim dili olması mı bitirecek?
Bu iş taa baştan yanlış yapılmış zaten... 1925 Şark Islahat Planı ve daha sonra bu plan çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamalar, konuyu hep hasır altına süpürmekle halledildi diye düşünüldü.
Ama olmadı işte!...
Pozitivist-modernist zihniyet, entegre etmek yerine asimile etmeyi tercih edince, kabak günümüz insanının başında patladı. 30 sene öncesine kadar Kürtlük veya Türklük konusunda silaha sarılmayı aklından geçirmeyenler, 1984’ten beri, birbirlerine silah sıkıyorlar. Sıkılan silahların döktüğü kan ortadayken bir Egeli’ye “Kürtçe eğitim” dediğiniz zaman aklına ilk gelen şey, kan olmaktadır. PKK, böyle bir “felâketin başarısı” (catasrophic succes)’na imza atarak, mevcut yaraları derinleştirmiş ve onarılmaz hâle getirmiştir.
Bugün mesele sadece bir “dil kullanma hakkı” sınırlarını aşmış, 30 yıldır yaşanan vahşetin yarattığı olumsuz psikolojinin sembolü hâline gelmiştir.
30 yıldır ölen Türkler’in bir kısmı, belki yaşasaydı bir Kürtle evlenecek veya tam tersi, ölen Kürt belki bir Türkle evlenecekti ve her ikisi için de hangi milletten olduklarının hiç önemi kalmayacaktı.
Kürt veya Türk olmayı hiç mesele etmemiş binlerce Mehmetçik, yaşanan vahşette hayatını kaybetti. Onlar için dağlarda çatışmalara girmek sadece bir görevdi. Onlar, askerlikleri bitince, Kürt meselesi diye bir meseleleri olmayacaktı. 1925’ten beri devletin yaptığı hata yüzünden, 20 yaşındaki gençler ölmemeliydi ama o gençler şehit oldular. Devletin yaptığı hatalar yüzünden o gençler şimdi aramızda değil; her biri bir ocağa ateş düşürerek gitti...
Ama Türk ama Kürt, binlerce ocağa ateş düşmüşken bu ülkeye dil meselesini dayatmak, sorunu çözmek değil, tam tersi düğümü kördüğüm hâline getirmektir.
Demem o ki, şu travmatik dönemde, Kürtçe’nin eğitim dili olmasını istemek, yaraya tuz serpmektir; iyileştirmek değil. Yapılacak en akıllı şey, travmatik dönemlerin izlerini silecek tedbirler alıp konuyu zamana bırakmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.