Yılmaz Özdil’in Yazısına “Küçük Şerh”ler
Hürriyet Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil, yanılmıyorsam Emin Çölaşan ayrıldıktan sonra (“kovulduktan” desem daha mı doğru olur bilmiyorum!), yerini doldurmak üzere transfer edilmiş bir isim. O güne kadar pek de tanınmış bir yazar değildi ancak sonrasında -hakkını teslim etmek gerekiyor- kendisinden bekleneni fazlasıyla verdi ve ülke çapında en çok okunan yazarlardan biri oldu. Bence kendi kategorilerinde Çölaşan’dan da iyi: Kısa yazıyor, öz yazıyor, dolayısıyla rahat okunuyor. Tarafgirliği en az onun kadar net, dili neredeyse ondan keskin ve yazılarındaki dedikodu ağırlığı göreceli olarak daha az.
Sayın Özdil 02 Ekim 2013 Çarşamba günü, Hükümetin açıkladığı demokrasi paketi hakkında “Ne kadar türban o kadar demokrasi” başlıklı bir yazı kaleme almış. Özünde yapılanları, pakette açıklananları küçültmek, hafife almak, değersizleştirmek var beklendiği gibi ama fikir fikirdir; açıktan küfretmedikten sonra, yazdıklarına katılmasak da yazma özgürlüğüne saygı göstermek durumundayız. Ben de bu ön kabulle kendi yazma özgürlüğüme saygı gösterilmesini bekliyor ve Özdil’in yazısına küçücük ekler yapmak istiyorum.
Yazısındaki karakteri Özdil’in birinci dereceden bir yakını olarak almak ve “Bayan Özdil” olarak sunmak istiyorum. Bu onun eşi, çocuğu, ablası ya da bir başka bayan yakını olabilir. Yani doğrudan eşini kast etmiyorum bu isimlendirme ile, asla. Sadece olayı içinde, yüreğinde hissetmesi için “birinci derecede yakını” diyorum. Yoksa onların kimlikleri, kişilikleri, kıyafetleri, yaşam tarzları hakkında hiçbir bilgim yok, olması da gerekmiyor. Dahası nasıl giyinecekleri, ne gibi bir yaşam tarzı sürecekleri kendilerinin bileceği bir iş, bizi ilgilendirmez.
Özdil kadar keskin ve dışlayıcı bir dil de kullanmayacağım. Bu bize, sahip olduğumuz değerlere yakışmaz ve bu makaleden elde etmeyi umduğumuz fayda ile bağdaşmaz çünkü.
Şimdi baştan başlayalım:
Ne kadar türban o kadar demokrasi.
(El Hak, bir açıdan bakıldığında, bu doğrudur.)
Kürtler türban takabilecek.
Paketten anladığım bu.
(Sadece Kürtler değil, Türkler, bu ülkede yaşayan her milliyetten insanlar, Müslümanlar, Müslüman olmayanlar (mesela Hindular) da. Özdil’in başkaca çok anladığı şeyler de vardır muhakkak ama… olsun. O kadarını anlıyorsa ne yapalım, nasibi o kadarmış!; saygı göstermek lazım)
*
Anadilde eğitim falan yok ama...
Gültan Kışanak mesela.
İsterse türban takabilir artık.
O özgürlüğü veriyor paket.
(Anadil en azından özel okullarda serbest bırakıldı. Diğeri için ise Anayasa değişikliği gerekiyor. Özdil bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor ama olsun, demek ki işine öyle geliyor ve öyle yazıyor. Saygı göstermek lazım! Lakin şunu bilmesinde yarar vardır ki millet bunun farkında. Bu arada… Gülten Kışanak ismi yerine Bayan Özdil’ desek?.. Yani Sadece Kışanak’a değil Bayan Özdil’e de getiriliyor bu küçümsenen özgürlük)
*
Neymiş efendim...
Türk’üm demek yasaklanmış filan.
Külliyen yalan.
(Bu gerçekten “külliyen” kelimesiyle altı çizilecek kadar hakiki bir yalan. Yani Özdil burada doğruyu dile getirmiş!: “Türküm” demek yasaklanmıyor bu paketle. Sadece okullarda her sabah, Türk’üyle, Kürt’üyle, Rum’uyla Süryani’siyle… her çocuğa mecburen söyletilen ve “Türk’üm, doğruyum…” diye başlayan “andımız” okunmayacak o kadar… Yoksa eğer Özdil’in söylediği gibi açıktan yasaksa bu… aha da ben burada yazıyorum: “Ben Türk’üm.” Özdil savcıları göreve çağırısın!
*
Türban tak, istersen Japon ol.
Bu imkânı getiriyor paket.
Alt kimliğe karışmıyor...
Sen yeter ki, üst kimliği hallet.
(Özdil burada da bayağı haklı! Gerçekten bugüne kadar, giyim kuşam anlamında alt kimliğe karışmadı müesses nizam. Hep üst kimlikle uğraştı; şapkayla, başörtüsüyle, sakalla vesaire. İç çamaşırıyla, mayoyla, mini etekle filan uğraşmadı. Aslında yanlış anlaşılmasın uğraşması da gerekmiyordu zaten… Bu noktada Bayan Özdil’in durumunu bilmiyorum: Alt kimliğiyle ya da üst kimliğiyle uğraşan oldu mu?.. Ama hangisiyle olursa olsun uğraşan olmuşsa kendisinden bu milletin bir ferdi, bu baskıcı devletin bir vatandaşı olarak özür diliyorum; bu işlerle uğraşanları engelleyemediğim, kendilerinin yaşam tarzına müdahale edilmesinde, onları kurtarma babında yardım edemediğim için.)
*
Aleviler gene avucunu yalamış gibi görünüyor ama, öyle değil... Dileyen Alevi, dilediği kamu kurumunda türban takabilecek, daha ne? Elini vicdanına koy, bugüne kadar hangi hükümet verdi bu hakkı Alevilere?
( Bu da doğru! Başını örten, namazını kılan alevi guruplar da var bu memlekette. Ve bu insanlar artık devlet(inin) dairelerinde aşağılanmadan, ötelenmeden çalışabilecek. Ha Alevilerin başka haklarının teslimi de olmalı idi gerçeğinden hareketle söylüyorsa bunları Sayın Özdil, doğrudur; bu konuda benim de beklentilerim vardı.)
*
Azınlıklara da türban takarak çoğunluk olma fırsatı tanınıyor... Ki, bu kadarını Lozan bile vermedi.
(“Bayan Özdil azınlıklardan mıdır?” bilmiyorum ama öyle de olsa artık başını kapatmak isterse ve bu kıyafetiyle devlet(inin) dairesinde çalışmak isterse hiçbir sorun yaşamayacak… Kötü mü bu?... Bu hak gerçekten Lozan’da bile verilmemişti. Hem verilseydi düşmanlarımız vermiş olacaktı ki onların verdiği hakkın…
*
E Romanlar da unutulmadı tabii...
Atasın göbecikleri.
Takasın türbancıkları.
Kapasın tokicikleri.
(“Valla, Bayan Özdil Roman mıdır?” onu da bilmiyorum takmak isterse taksın türbancığını, atsın göbeciğini, bence hiç sakıncası yok. Zaten paket de buna cevaz veriyor. Ortada bir sıkıntı yok yani. Belki zurnası, klarneti, kemanı eksik kalır o kadar! Haa şu tokiciğe gelince… Bak orada duralım. Sayın Özdil’in bildiği bir şey varsa bizimle paylaşsın. Kendisine teşekkür edelim, mücadelesini birlikte verelim.
*
Özetle...
Havayi fişeklerle, davul zurnayla açtığın paketten, çıka çıka gene türban çıktıysa... Sarıla sarıla gene türbana sarıldıysan... Hiç olmazsa bir mebus fazladan alabilmek için, seçim sistemini değiştirelim, dar bölgeye çevirelim, oval yapalım, baraj üçgen olsun gibi, sinekten yağ çıkarma taktiklerine başvuruyorsan... Sık sık yaptırdığın anketlerdeki oy kaybın, tahminimizden de büyük demektir.
Sayın Özdil, eğer bu pakette sadece türbanı görüyorsa durum gerçekten vahim. Zira tıpta böyle durumlara “klinik vaka” deniliyor. Ve bu ancak iki sebeple meydana gelebilir; birincisi organik-biyolojik, diğeri ise zihinsel-ruhsal. Sebep eğer birincisi ise bir göz doktoru olarak kendisine yardımcı olabilirim ama...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.