Elime Ne mi Geçecek? 10
Evet, söze, ilgi kurmakta faydalı olur inancıyla geçen yazının sonlarına doğru sorduğumuz bir soruyu hatırlatalım: M. Fethullah Gülen Hoca Efendinin bazı sevenleri, akla, mantığa ve ahlaka aykırı olan tenkitlere karşı tepki vermekte elbette haklıdırlar. Ama neden her yapıcı eleştiriye de şiddetle itiraz ediyor ve çoğu zaman da kin, nefret ve hakaretle cevap veriyorlar? Bu halet-i ruhiye neyin alametidir?
Arkadaşlar, eleştirmek sevmeye ve desteklemeye, en azından dua etmeye mani değildir. Hele hele eleştirmek asla ve kat’a düşmanlık etmek hiç değildir. Bu yazıların yazılış amacı da böyle zannederek öyle yapanları uyarmak, böylece bunların elinden hem cemaati kurtarmak, hem de cemaat üstü büyük İslam kardeşliğini korumaktır.
“Bu kadar yazı yazmakla eline ne geçecek?” diye bu yazılanları eleştirenlere diyorum ki, “eğer hak verir de dinlerlerse elime işte bu büyük kardeşlik geçecek. Birbirimizi iyi tanıma, karşılıklı güven, sevme ve sayma geçecek. Bundan da birlik ve dirlik, güç ve kuvvet, nihayet hakiki ve mecazi manada “devlet” ele geçecek.”
Az mı?
Denemeye değmez mi?
Yeter ki insanlar ne dediğimizi dikkatle okusunlar, akl-ı selim ile anlamaya çalışsınlar, iyi niyetimizi görsünler de istifade etsinler. Burunlarından soluyarak öfkeyle okuyanlar varsın bizi sevmesinler, hakaret yağdırsınlar ne çıkar? Allah kalpleri biliyor!
Bu 10. yazıya kadar bu yazılarda Hoca Efendiyi incitecek, ona sevgisizlik ve saygısızlık sayılacak, düşmanlık addedilecek aleyhte tek bir cümle geçti mi?
Ben bilerek hayır!
Hatta bazıları “siz eleştiriyor musunuz, övüyor musunuz anlamadık” dediler. Kimileri de “okumadan yazdıklarını”, daha doğrusu saldırdıklarını söylüyorlar. Ne çıkar? Biz burada Hoca Efendinin “Mavi Marmara Gemisi” ile ilgili demecine, şimdiki gibi gayet nazik ve kibar olarak “Ya hayır söyle ya da sus” hadisini serlevha yaparak bir eleştiride bulunmuştuk. Aman Allah’ım, ne hakaretler, ne iftiralar, ne tehditler yemiştik! İsteyenler yazıyı bu siteden bularak altındaki yorumlara bakabilirler. Bir kısmı da mail adresimize özel olarak gelmişti.
Bir hocayı sevmek ve korumak amacıyla –aralarında yerle gök arası ilim, fazilet ve faaliyet farkı olsa bile- başka bir hocaya hakaret etmek, acaba hangi akla, imana ve ahlaka sığardı? Kendilerine “biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” diyenlerin, eğer sözlerinde sadık iseler, buna hakaret ve aşağılama yerine ikna edici bir cevaplarının olması gerekmez miydi?
İşte bu yazılar bunu öğretmek içindir ve amacına ulaşması da çok önemlidir.
İtiraf edelim ki bu yazıları yazarken kendilerini sevdiğimiz ve en azından dualarımızla desteklediğimiz bu kardeşlerimizden yine yersiz ve alakasız sözlerle hakaret görmekten çok korkuyorduk. Çok şükür ki korkularımız gerçekleşmedi. Ancak acı olsa da hakaret olmayan ama “zamansızlığa ve faydasızlığa” dokunan bazı mailler aldık. Siz de yazıların altındaki yorumların azlığının (9. yazıya kadar) farkındasınız. Buna da çok sevindim. Demek bu kardeşlerimiz de olumlu yönde çok merhale katetmişler. Bundan “yazının amacına ulaştığı” gibi bir zan, bir tahmin veya kanaat çıkarsak da sevinsek doğru olur mu acaba?
Bir de unutulan bir sebep var. O da, bütün Müslümanları ortak olarak kasdettiğimiz “Kendini Beğenmek ve Övünmek” başlıklı ilk yazıya verilen tepkilerdir. Bunlar, “niçin bu konuyu yazdığımızın” esbab-ı mûcibesidir. Merak edenlere duyurulur!
Netice-i kelam, biz kardeşlerimize yeri gelmişken “biraz daha rahat olmayı” tavsiye edebiliriz. Yukarıda da dediğimiz gibi “eleştirmek sevmeye ve desteklemeye, en azından dua etmeye mani değildir. Hele hele eleştirmek asla ve kat’a düşmanlık etmek hiç değildir.” Kimse “bize tavsiye sizin haddinize mi düşmüş?” demesin, Müslümanların birbirlerine “hakkı tavsiye etmesi” Allah Teâlâ’nın emridir.
Gerçekten de ey sevgili kardeşlerimiz, sizi her eleştiren düşmanınız değildir. Aralarında Hoca Efendi’yi bizim gibi çok sevenler de vardır. Bunlar, hizmet hareketinizdeki bazı tarz ve üslubunuzu beğenmedikleri için aranızda olmuyor olabilirler. Bunun size ne zararı var? Bu kadar kuşkucu olmayınız etrafınıza karşı. Kendinizi “etrafınızı Müslüman düşmanlarınız kuşatmış” gibi sanmayınız, iyi ilişkileri böyle bir vehme kurban etmeyiniz lütfen. Biz sizi seviyor ve hizmetlerinizi takdirle karşılıyoruz. Bırakınız bunları, farzı muhal size düşman bile olsak, sizin davranışınız yine böyle olmamalı.
“Ya nasıl olmalı?” derseniz, benim yerime cevabı Kur’an’dan alınız derim:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)
“Peki, bizi seviyorsunuz da neden yanımızda değilsiniz?” sorusuna elbette bir cevabımız vardır. Aslında bu soru başkaları tarafından da çok soruldu bize. Bilmiyorum, belki bunun cevabını vermede davet ve tebliğ açısından bir fayda da olabilir. Ama bu konu gerçekten de uzun hikaye. Bilmem ki özetlemeye kalkışsak meramımızı ifade edebilir miyiz?
Düşünelim bir…