Orduevlerine girememenin acısını siz de yaşayacaksınız
Balyoz kararları Yargıtay tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu ne anlama geliyor? Artık paşaların, padişahların son ümitleri de sona erdi. Bundan sonra ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel olarak başvurabilirler, o kadar! Yani Yargıtay’dan umdukları desteği bulamadılar. Hukuken sabit oldu ki, yaptıkları bir darbeye teşebbüstür ve ilk aşamaları tamamlanmıştır, yani cezayı hakettiler. Burada paşaların bekledikleri şey, onların ne kadar darbeye ve darbeciliğe yakın olduklarını göstermesi açısından ilginçtir. Bir paşa eşi kararların okunmasından sonra Yargıtay’ın kapısında bağırıyor:
- Silah arkadaşları nerede?
Bu sözleri yargılamalar sırasında o anlı şanlı paşalarımızdan da duymuştuk:
- Silah arkadaşlarımız neredeler? Biz olsak onlara yardım ederdik.
Nasıl ederdiniz paşam? Bu milletin size bizi dış düşmanlardan korumak için verdikleri tankları Sincan’da yürütür, jetleri milli iradenin tecelliğâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde uçurur ve Silivri, Hasdal, Sincan’ı boşaltır, tüm darbe zanlılarını bırakırdınız, öyle mi? Paşam, uyanın da balığa gidelim... Zaten bu yapılacak eylemin adı darbedir ve siz de buna teşebbüs ettiğiniz için yargılanıyorsunuz. Bakınız hâlâ darbe rüyaları görüyorsunuz. Çünkü daha harp okulu öğrencisi iken o darbecilik illeti şahıslarınıza bulaştırıldı. Size bu memleketin gerçek sahibi olduğunuz telkin edildi. Vatanı sivillerden daha çok severdiniz ve bunun için de yoldan çıkan sivil yönetimleri hizaya getirmek için ne zaman icabetse masaya yumruğu vurmak, idareye el koymak asli görevinizdi. Böyle inanmıştınız. Düşünün 27 Mayıs 1960’ta bir mafya örgütü gibi darbe yaptınız, bu ordunun Genelkurmay Başkanı’nı yerlerde süründürüp küfrettiniz, aşağıladınız. Halkın oyları ile seçilen bir iktidarı alaşağı edip mensuplarını hakkı olmayan sözüm ona bir mahkemede yargılayıp, başbakanı ve 2 bakanını astınız. Kısa bir süre sonra harp okulunun başındaki albay Talat Aydemir, öğrencileri ve bazı birlikleri organize ederek darbeye teşebbüs edecek, ama “Bu bizim darbecimiz” denilerek affedilecektir. Ancak ertesi yıl yarım bıraktığı işi tamamlamak için tekrar darbeye teşebbüs edince asılacaktır. Yani darbecilik size askeri okullarda tatbiki bir şekilde öğretilmiştir ve 27 Mayıs 1960’tan sonra müteaddit defalar yaptığınız, her defasında uçuruma giden bir ülkeyi kurtardığınızı sandığınız, kimsenin de size engel çıkarmadığı, hatta korkudan alkışladığı, selam durduğu bir fiil olduğu için şimdi şaşırıyorsunuz. “Allah, Allah... Bu yargılama da nereden çıktı, halbuki biz bu insanları kurtarmak için yola çıkmıştık” diye düşünüyorsunuz. Oysa biz bizi kurtarmak için yola çıkanlardan bıkmıştık. Bizi kurtarmaya gelenlerin ortalığı kırıp dökmesinden, her yeri kan gölüne çevirmesinden, memlekete milyarlarca dolarlık zarar vermesinden bıkmıştık. Sonunda “Yeteeer” diye bağırıp milletçe ayağa kalktık. Balyoz, Ergenekon, 12 Eylülcüler ve 28 Şubatçıları bu gayretle içeri tıkıp ilk defa onlara hesap sormaya ve arkadan gelecek askerlere de “Sakın... Sakın bir daha bizi kurtarmayı aklınızdan dahi geçirmeyin” demeyi bir vazife addederek sizleri bir şok tedavisi için Silivri, Hasdal ve Sincan’a doldurduk. Umarız yattığınız bu cezaevleri sizin tedavi olacağınız ve darbecilik hastalığından kurtulacağınızı birer hastahane hüviyetine bürünür. Biz sizlerden çok çektik, çoook! Bakınız sizin yattığınız yerlere.. Oralar bile sizin bize reva gördüğünüz, duvarlarında işkence gören insanların feryatlarının yankılandığı yerlerle kıyaslanamaz. Adeta 5 yıldızlı otellerde kalıyorsunuz. Bir miktar özgürlüklerinizden feragat edeceksiniz. O kadar olsun canım. Sizin yaptıklarınız ve bize reva gördüklerinizle kıyas bile yapamazsınız. Unutmayınız Adnan Menderes’in üzerinde sigara söndürmüştü silah arkadaşlarınız. Teoman Koman da bu alçaklığı yapan karacı teğmenlerdendi. Yolsuzluktan rütbeleri sökülen ve hapis yatan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil de o ekipteki denizci teğmenlerden biriydi. Ama dikkatinize sunarım ilahi adalet er geç tecelli etmiş ve idrak sahipleri de bunları görmüştür. Rütbeleriniz söküldü, kılıç ve nişanlarınız alındı, artık er statüsündesiniz, yani onbaşı bile olamayacaksınız. Bunun bile size verilen 30’ar yıllık cezadan daha ağır bir ceza olduğunu erbabı bilir. Bugün siz de halkın oyları ile seçilmiş olan iktidarı ezmek için kaldırdığınız balyozun altında kaldınız. Tıpkı insanları topluca öldürmek için bomba imal ederken elinde patlayan mücrimler gibi... Bundan sonra orduevleri de eşinize ve çocuklarınıza yasak! Buna alışmak aileniz için çok zor olacak çoook... Ama siz bu başörtülülere o zulmü öylesine yaşattınız, o kadar gözyaşı döktürdünüz ki, o gözyaşlarında bir gün boğulmanız mukadderdi.
Daha bunlar başlangıç, eşinizden mektuplar gelecek ve orduevlerine alınmayıp, kapısından çevrilmenin ıstırabını yazacaklar. Dileriz acılar sizi olgunlaştırır ve yaşadıklarınızdan ders çıkarırsınız. İçerde de hatıralarınızı yazmak için bol bol vaktiniz olacak. Belki de bu millete ve içinden çıktığınız asker ocağına yapacağınız en büyük iyilik darbecilik yolunun nasıl bir çıkmaz sokak olduğunu anlatmak ve bir daha kimsenin bu yola tevessül etmemesi için onlara doğru yolu gösteren bir kılavuz olmak! Böyle bir davranış belki günahlarınıza kefaret olabilir. Zaman içerisinde bu zoru kaçınızın başarabileceğini göreceğiz.