Ahmet Türk

Ahmet Türk

Bayram Hepimizi Mübarek Etsin!

Bayram Hepimizi Mübarek Etsin!

Allah’a övgüler olsun, yine bir Kurban Bayramı’na eriştik.

Nasıl ki “Cuma” günü haftanın diğer günlerinden farklı ise, bayram günleri de senenin diğer günlerden farklılıklarıyla ayrılır. Öte yandan Kurban Bayramı da muhtevası ve maksadı göz önünde tutulduğunda diğer bayramlardan farklıdır.

Bayramlar çok özeldir… Öncekilerden farklı olarak yaşanan ne varsa alışılmışın dışına çıkılır bu günlerde… Sadece insan ilişkileri, hayata renk-heyecan katan duygular değil, dini duygu ve düşüncelerde yoğunluk ve derinlik kazanır. Yaşanan manevi iklim, “din” ve “dine dair” ne varsa, insanlarla arasındaki engelleri kaldırır, canlanma ve tazelenmelere zemin hazırlar. Bu yüzden “mübarek’ ve ‘özel’ kılınan, güzelliklerin ve iyiliklerin yoğun olarak yaşandığı Kurban Bayramı'nı usulden de olsa “bayramınız mübarek olsun” demek yerine, Kurban Bayramı’nın herkesi mübarek etmesini dilemek daha anlamlı ve hikmetli olur diye düşünüyorum…   

“Yakınlaşmak” ve “teslim olmak” anlamına gelen “Kurban” kelimesinin Allah’a bir hayvan kurbanı sunmanın ötesinde yüklendiği anlamı Allah şöyle açıklıyor: …Unutmayın ki onların ne etleri Allah'a ulaşır, ne de kanları; lakin O'na ulaşan, takvanızdır…” Kurban ile alakalı olarak piyasada gezen sığ düşünceler yerine derin anlamlar ve hikmetler barındıran bu ilahi izah üzerinde ciddi bir şekilde kafa yormak gerekiyor.

Cenabı Allah özellikle ‘takva’ya vurgu yaparak, kendisine gösterilmesi gereken “bilinç” ve “duyarlık”a vurgu yapıyor… Yüce Allah kulu ile yakınlaşmasına sınır koymamıştır. Yani sadece insanlara değil, tüm yarattıklarına bize sınırsız bir şekilde yakındır. Bunu müthiş bir benzetme ile “şahdamarından bile yakınız” diyerek açıklamaktadır. Fakat; mal-mülk, evlat-eş, dünyevi binlerce meşguliyetler ve bu meşguliyetlerin olumsuz birçok davranış biçimlerine dönüştüğü yaşam şartları, insanoğlunu yaratıcısı ile arasındaki sınırsız yakınlığın farkındalığından uzaklaştırıyor. Kul, yaratıcısı ile arasına engeller koyuyor! Hatta bir yaratıcı olduğunu dahi unutabilecek işlerle iştigal edebiliyor…

En sevgili (SAV) “kurbanlarınızla nefsinizi arındırın” derken bu duruma vurgu yapıyor. Yani sınırsız bir yakınlığa sahip Allah ile aramızda engel olabilecek “şey”lerle olan ilişkilerimizi gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Dünyaya ve önem verdiği şeylere ulaşabilmek ve yakınlaşabilmek için insanlar nelerini feda ve kurban etmiyor ki? Zamanını, sağlığını, sevdiklerini, enerjilerini, paralarını, statülerini, erdemlerini hatta bazıları kural tanımıyor kutsallarını dahi feda edebiliyor? “Bilinçli” ve “duyarlı” bir kulluk görevini ifa için, feda edilmesi gerekenler hakkında gösterilecek gayretlerde ‘Kurban’ın anlam ve hikmetleri başlığı altında değerlendirilir. 

Kurban ibadetinin hikmeti konusunda “işte budur” dedirten düşünceleri en iyi üreten kişi olarak gördüğüm merhum Dr. Ali Şeriati’nin çok etkilendiğim şu tespitlerini sizinle paylaşmak istiyorum:

Bu İbrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. İnsanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikâyesidir yaşanan. İnsanın daha ulvi bir makama ve aşka ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir...

...Hikâye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce Allah'ın tarihin en büyük insan trajedisinin sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.

Sen de İbrahim gibi kendi İsmail'ini getirmelisin Mina'ya. Senin İsmail'in kim? Ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. Ne olduğunu bilmiyorum, ama İbrahim'in İsmail'i sevdiği kadar sevdiğin bir şey olmalı. Senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikati duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. Onu arayıp bulmalısın. Eğer Allah'a yaklaşmak istiyorsan, İsmail'i Mina'da kurban etmen gerek.

İsmail'in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak Allah sana yardım etsin ve bir hediye olarak göndersin. O, koçu ancak bu şekilde kurban olarak kabul eder. Koç ancak İsmail'in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır."

Hülasa,

Kutsalı olmayanın özgürlüğü de olmaz. Allah’ın kutsal ettiği Kurban ibadeti dört ayaklı bir hayvanı boğazlamaktan ve et yemekten öte bir ritüel… Kurban ibadeti, Allah’ın rızasını kazanma ve tüm bağ-bağlantı ve aidiyetlerden sıyrılıp tek yaratıcıya dönme yolunda; içinde kahramanlık, fedakârlık, gönüllülük, itaat, teslimiyet, özgürlük barındıran müthiş bir yolculuğun kapılarını açıyor anlayana ve akledenlere... Şahdamarımızdan daha yakın olan Yüce Allah ile aramıza koyduğumuz engellerin kaldırılması adına müthiş hikmetler yüklü…

Dibine kadar aciziz… Ama sanki başıboşmuşuz gibi yahut yargı gününde hesaptan muafiyetimiz varmış gibi takılmak yerine, acizliğimizin farkında olup Allah’a sığınmak ve O’nu “Vekil” tayin etmek daha anlamlı… “O, asla bizi kendimizle baş başa bırakmayacak ve bizi yalnızlığa terk etmeyecektir” teslimiyeti ise ‘iman’ın en güçlü alametidir.

Bunun için feda edebileceğimiz ve kurban edeceğimiz kendi İsmail’lerimizi belirleyip, Allah’tan gelecek hediye “koç”u bekleyelim… Bunu da bir bayram neşesi ve güzellikleriyle yapalım.

Bu anlamda bütün ‘kurban’lıkların gözlerinden öpüyorum!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Türk Arşivi