Kurban Bayramı sonrası düşünceler
Kurban Bayramı mantığı; Allah’a kulluğa davet, İslâm’la insan arasındaki engelleri kaldırmak ve Salihlerden olacak bir nesil yetiştirmek!...
TESLİMİYET- SABIR VE TEFEKKÜR’ü hayat tarzımız haline getirmek. Bir tarafta, ileri yaşta en sevdiği tek evladını Allah için veren İbrahim, diğer tarafta Allah için neyi Kurban edeceğinin farkında bile olmayan Müslümanlar. Çok değer verip sevdiğimiz ne varsa Rabbimizle aramıza giriyor mu? Sevdiğimiz bütün nimetler, onları bize göndereni unutturuyor mu, yoksa o nimetler vesilesi ile onları bize gönderene mi götürüyor?
İbrahim (a.s) ‘çocuğum olsa da ailece Rabbimize kulluk etsek’ diye düşünüyor. ‘İnsanları kazanamıyorum bari yatırımımı kendi ailem üzerinden yapayım’ diye düşünüyor. ‘Ya Rabbi! Bana, sana kulluk yapacak evlatlar ver’ diyor. Kurban Bayramı mantığı, Allah’a kulluğa davet ve daha fazla insana ulaşmak, İslâm’la insanlar arasındaki engelleri kaldırmak! Salih evlat yetiştirme mantığı. Buna ihtiyacımız var. Gündemimizden hiç düşmeyecek bu mantığa.
Kurban’ı varlık hiyerarşisinin bozulmamasının sözü olarak değerlendirmeliyiz. Kurbanı, Allah’ın insana bahşettiği dünyalıkların insan ile Rabbi arasına girmesine mani olmanın, onları ‘kurban’ etmenin yolu olarak anlamalıyız. Kurban, ‘Ey insan dünyevileşme!’ talimatıdır âdeta…
İnsan malı, emanet bildiğinde verebilir. Allah için verdiğinde ise o mala gerçekten sahip olduğunu gösterir. Kurban da en sevdiğinden vermenin diğer adıdır. Kurban, zaaflarımızla da mücadelenin adıdır. Meselâ: Bugün dünyada yaklaşık bir buçuk milyar insan açlıkla mücadele ederken, on milyon insan da açlıktan ölürken bir buçuk milyar insan da obez (fazla yemiş, şişmanlamış) olduğu için para ve emek harcarken müminler olarak “insanoğlu, insan gibi yiyip içse ve insan gibi paylaşsaydı” diğer bir buçuk milyar insan açlıkla mücadele eder miydi acaba?
Biz müminler olarak Allah’tan uzak bir hayatı üzüntü verici olarak görürüz. Dinimizin gayelerinden biri de insana sevmeyi, sevinmeyi öğretmektir. Şefkat, merhamet, sevgi, saygı, alaka bütün bunları bir sinerji gibi yayacağız. Asık yüzleri güldüreceğiz. Yaraları saracağız. Sıkıntısı olanın sıkıntısını gidereceğiz. İyinin, güzelin, doğrunun, hak ve hakikatin yayıcısı olacağız. Ekmeğin, suyun, yerin, göğün, toprağın hakkını vereceğiz. Bayramlar vesilesiyle Rabbimizi de sevindireceğiz. Nasıl mı? Fıtratımıza dönerek, yaradılış amacımıza uygun davranarak O’nun rızası doğrultusunda hayatımızı tanzim ederek Rabbimizi sevindirmiş olacağız. Kullarının bu güzel halleri diğer bir ifadeyle salih ameller işleyen davranışları Rabbimizin de bizi sevmesini temin edecektir. Sonuçta O da bizi cennetiyle sevindirecek “(cennette şöyle) derler: bizden hüznü, kederi, tasayı gideren Allah’a hamdolsun doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan çok nimet verendir” (35 Fâtır 34) Tasanın giderilmesi, cehennem korkusu, ölüm endişesi, dünya üzüntüsünün ortadan kaldırılmasıdır. Cennete, dârül selama “buyur” edileceğiz inşaallah. Milyonlarca meleğin korosu eşliğinde “buyur” edileceğiz. Cennete girdiklerinde ilk söyleyecekleri şey bu olacak. Diyecekler ki: Hüznün, üzüntünün, sıkıntının kökünü bizden kazıyan Allah’a hamdolsun. Bu ayet, aynı zamanda bize yeryüzünde hüznün kökünün kazınmasının mümkün olmadığını haber veriyor. Bugün kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş sahte sevinçler makyajlı bayramlar görüyoruz. Sevinçlere, İslam’ın bayramlarına sırf biz Müslümanların değil, insanlığın ihtiyacı var. Çünkü Müslüman; hiçbir zaman kendi saadetini, sevincini başkasının üzüntü ve kederi üzerine bina edemez. Onun için Müslüman bayramı, sevinmek değil sevindirmek olarak algılar. Müslüman için bayram; sevindiğin kadar değil, sevindirdiğin kadar bayramdır. Bizim bayramlarımız aynı zamanda sevinmeyi terbiye etmenin de bayramıdır. Mesela bayram namazlarında diğer namazlardan farklı olarak aldığımız ziyade (fazladan) tekbirler “biz Allah’tan bağımsız sevinmeyiz” tekbirleridir. Biz sevinirken “Allahü Ekber” deriz. Üzülürken de… Cenaze namazlarında da ziyade tekbirler vardır. O da en hüzünlü günümüzde aldığımız tekbirdir. “Ya Rabbi! Biz üzülürken de Senden kopmayız!” yani sevinirken de, üzülürken de Allah’ı unutmayız.
Versen de Allahü Ekber! Alsan da Allahü Ekber!
Sevindirsen de Allahü Ekber! Üzsen de Allahü Ekber!
Gülsem de Allahü Ekber! Ağlasam da Allahü Ekber!
Doğsam da Allahü Ekber! Ölsem de Allahü Ekber!
Biz bize yapılanlar karşısında kin ve intikam duygularıyla hareket etmez, affedici olursak Allah da bizi affeder.
Biz zorda ve darda kalanların zorluğuna ve darlığına yardım edersek, Allah da bizim zorluklarımızı ve darlıklarımızı ortadan kaldırır.
Biz kendimiz için istediğimiz güzellikleri başkaları için de istersek, Allah da bize bütün güzellikleri ihsan eder.
Biz ana babaya iyilik eder, yakınlarımızı, akrabalarımızı konu komşularımızı gözetirsek, Allah da bizi hiçbir iyilikten mahrum etmez. Her zaman yanımızda olur.
Biz din-dil-meslek-meşrep-mezhep ayrımı yapmadan bütün mazlumların yanında olursak, Allah da bizi zalimlerle imtihan etmez.
Biz yaptığımız hata-günah-isyan ve yanlış yaptıklarımızdan pişman olur tevbe edersek, Allah bizi doğru yola sevk eder. Kendi beratımızı ellerimizle almış oluruz.
Mazlumlar, mağdurlar, mahrumlar ve muhtaçların mutluluğu için bütün imkanların kurban edildiği bayramlarda buluşmak ümit ve temennisi içindeyiz. Hasret ve hüzünle beklediğimiz bayramlar da bu olsa gerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.