Hem Yasa Hem Yargı Bize Yabancı
Gezi eylemlerinde Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde çıkan olaylarda gözaltına alınan 5 kişi, izinsiz gösteri yaptıkları ve kamu malına zarar verdikleri gerekçesiyle 1,5 yıldan 9 yıla kadar hapis istemi ile yargılanıyordu.
İstanbul 28'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya öğrencilerden “falanlar” “filanlar” katılmışlar. Öğrenciler, ilk duruşmada delil yetersizliğinden beraat etmişler.
Şimdi burada suç ve ceza felsefesi yapacak değiliz. Yok, suçlular neden cezalandırılır? Cezalandırılmasalar ne olur? Ceza da nihayet birilerinin canını yakmak, birilerini üzmek olduğu halde neden gerekli görülmüştür? Suçlular cezalandırılmasa o toplumun hali ne olur? Neden her suç, kendi miktarınca ceza almalıdır? Bunu tespit eden ölçü nedir? Bu ölçüyü gevşetmenin, yani hiç cezalandırmamanın veya suça oranla az bir ceza ile yetinmenin sonuçları nelerdir? Ya da bu ölçüyü artırmanın, yani suça oranla çok fazla ve aşırı bir ceza vermenin sonuçları nelerdir? Toplumun suç işlemede etkisi suçluya nasıl yansıtılmalıdır? Suçu işleyen mi, suç işlenen mi daha çok korumaya layıktır? Vs. vs.
Tamam, bunlar büyük meselelerdir. Hakkında ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Sistemlerin karakteristik özellikleri biraz da ceza hukukundan fark edilir, tamam, ama aynı ülkede aynı yasalar farklı dünya görüşüne mensup insanlara farklı uygulanırsa bunun adı ne olur?
Bunun adı ne olacak, tabi ki zulüm olur. Bal gibi hukuk cinayeti olur. Bunun adı batılı deyimle skandal, doğulu tabirle kepazelik olur.
Böyle şeyler bizim ülkemizde geçmişte oldu mu? Şimdi oluyor mu? Bu konuda sizin dünden bugüne uygulamayı görmüş geçirmiş birisi olarak “hukuk herkese eşit uygulanıyor” gibi bir kanaatiniz var mı? Bu açıdan huzurlu musunuz? Gerek yasalarınıza, gerekse yargıçlarınıza güveniniz var mı?
Konuyu daha anlaşılır kılmak için birkaç soru soralım ve onlar üstünden düşünelim isterseniz?
Mesela “Gezi olaylarında” izinsiz gösteri yaptıkları ve kamu malına zarar verdikleri gerekçesiyle tutuklanıp haklarında 1,5 yıldan 9 yıla kadar hapis istemi ile yargılananlar, günlerdir ortalığı yakıp yıkarak savaş alanına çevirenler, kamu ve özel mülkiyete tecavüz ederek zarar verenler, devlet memurlarına saldıranlar, bütçeye milyonlarca lira zarar verenler, ülkeyi tahrik ederek kin ve nefret yayanlar, halkı kavga ve düşmanlığa teşvik edenler, darbe zemini hazırlayanlar, şu bildik batıcı, solcu, laik, gay, DHKP-C veya PKK sempatizanı vs. gençlik yerine mesela İBDA-C’li gençler olsaydı, sizce “delil yetersizliğinden” serbest bırakılırlar mıydı?
Mesela bunlar “Hizbullahçılar” veya “hizbuttahrirciler” olsaydı, “Kaplancılar” veya “elkaideciler” olsaydı, sizce karar yine aynı mı olurdu?
Açık söyleyelim, bu serbest bırakılan, çoğunluğu şu bildik batıcı, solcu, laik, gay, eşcinsel, DHKP veya PKK sempatizanı vs. gençlik yerine, tam tersi olarak “batıcı, solcu, laik olmayı küfür sayan” ve “düzeni şeriat adına değiştirmek isteyen” gençlik olsaydı, sizce serbest mi bırakılırdı, yoksa 10 yıl, 15 yıl ceza mı alırlardı?
Nureddin Şirin ve Sincan’da tiyatro oynayan gençlerin aldığı cezaları hatırlıyor musunuz?
İBDA-C bağlılarının geçmişte aldığı cezaları ve hala içeride olan liderlerini biliyorsunuz…
Hizbullah veya Hizbuttahrir, ya da PKK veya DHKP-C, ne fark eder, hani hukuku temsilen elinde terzi tutan kızın gözleri bağlıydı, yani herkese karşı kördü? Gözü görmeyen hukuk önünde herkese dinine, imanına, yakınlığına, uzaklığına bakmadan eşit muamele görürdü? Dost veya düşman olsun fark etmez, yargılamada hukuk önünde herkes aynı adaleti hak ederdi? Birine olan sevgi ya da yergi yargılamaya karıştırılmazdı?
“Şuyuu vukuundan beter” denilen haller vardır. Böyle olmasa da halk yargıyı böyle düşünüyorsa orada büyük bir sorun var demektir. Yargıya güven sarsılırsa, o zaman halk “hkak-ı hak”ka baş vurur ki bu da ortalığın Teksas’a dönmesi demektir.
Biz bu ülkede yargıdan çifte çekiyoruz. Hem yasalar bize yabancı, hem uygulayanlar bizim değerlerimize uzak. Allah yardımcımız olsun, hakikaten işimiz O‘na kaldı…