Bülent Arınç’ın Özgül ve Özgür Ağırlığı!
Yine bir yurt dışı ziyareti ve yine bir Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç polemiği… Öğrenci evleri ve kızlı-erkekli tartışmaları sonrası aynı şey oldu... Tıpkı Reyhanlı ve Uludere olayları sonrasında, “Gezi Parkı” krizinin yoğun yaşandığı ve hükümetin kontrpiye kaldığı o ilk günlerde olduğu gibi…
Basit bir polemiğin dışında farklı anlamlar ve stratejiler yüklü bu yeni polemik nasıl başlamıştı? AKP'nin Kızılcahamam kampında Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla erkek ve kız öğrencilerin birlikte kaldığı evlere denetleme yapılacağı iddiaları gündeme bomba gibi düşmüştü. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç öğrenci evleri ve kızlı-erkekli haberlerine ilk başta asparagas demişti. Lakin Başbakan Erdoğan "ben bu lafı söyledim, sözümün de arkasındayım" deyince, Bülent Arınç her zaman takındığı politik üslubu bir kenara bırakıp sitemleri dizmişti sıra sıra... " Ben hükümet sözcüsüyüm; tutanak kâtibi değilim… Başbakan'la aramızdaki çelişkinin sebebi ben değilim… Ben sadece bakan değilim, benim bir özgül ağırlığım var, herkes biliyor da başbakan bunu bilmiyor mu?.. Benim yıpranmamam lazım… Ben kum torbası değilim!.. Ben çok şeyi temsil ediyorum; herkesin bana böyle baktığı bir noktada benim yıpranmamam lazım… Benim hiçe sayılmamam lazım… En azından bu bir kul hakkıdır; Kul hakkı noktasında da onun ne kadar dirayetli olduğuna ben inanırım..." şeklinde, “ne içerlenmiş adam yahu” dedirtecek içerikte on bir dakikalık bir konuşma yaptı. Hem de TRT’de!..
Aslında, Bülent Arınç tıpkı Başbakan gibi kızlı erkekli evlerin olmaması gerektiğini düşünen biri. Ama Başbakanın ilk baştaki çatışmacı ve ‘ben bilirim’li yönteminin ve atılan siyasi hamlenin yanlış olduğunu düşündüğü için bir çatlak yarattı!
Bülent Arınç’ın konuşmasında yer alan "Başbakan'la aramızdaki çelişkinin sebebi ben değilim" cümlesi; “Aramızda bir sorun yok aile içinde görüş ayrılıkları olur” şeklindeki resmi açıklamaların da etkisini ve içtenliğini kaybettirdi. Bir çekişmenin varlığı “resmen” kamuoyuna ilan edildi! TRT Türk'teki bu konuşma ve ilgili haber, AK Parti'nin resmi web sitesinde önce kısmen olarak yayınlandı, ardından da tamamen sansürlendi.
Türkiye olan biteni farklı farklı yorumladı. Bazıları Arınç’ın bu beyanını “Başbakana ayar” şeklinde lanse etti. Muhalefet partileri ise; Başbakanın promter dışına çıktığında kontrolünü kaybettiğini, arkasındaki birçok bakanın ve çekirdek kadrosunun “aslında öyle demek istemedi” tarzında ortalığı toparlamak için dokuz doğurduğunu iddia etti. Başka birileri de:“sen bu ayarı yemeyi kabul ediyorsan, sana hayırlı olsun Sayın Başbakan!” tarzında Başbakanı gaza getirmeye çalıştı!
Neticede Başbakan Erdoğan "biz konuşacağımız lafı iyi biliriz, sizden öğrenecek değiliz" demedi. “bir sıkıntı varsa aramızda görüşürüz. Partinin genel başkanı ve hükümetin başbakanı benim varsa herhangi bir sıkıntı kendi aramızda görüşürüz.” diyerek yumuşak bir geçiş yaptı… Hani, "Senin yaptığın atar, hayatıma renk katar" demese de “ne ekersen onu biçersin” vaktine öteledi sorunu!
Önceki yazılarımın birinde, şu anda total bir vaziyeti olan Başbakan Erdoğan ile sık çelişkiler yaşayan Abdullah Gül ve Bülent Arınç hakkında, “AKP aklı” tanımını kullanmıştım. Hatta hatırlayan okurlarım vardır; Gezi ile alakalı yaptığım bir analizde, Gezi Parkı eylemlerinin ilk üç gününde kontrpiye kalan iktidarın krizi nasıl çözeceği ile alakalı düşüncelerimi anlatırken; “Önümüzdeki günlerde devreye “Ak Parti Aklı”nın gireceğini ve durumu kontrol altına alacağını düşünüyorum! ‘Ak Parti Aklı’ndan kastım, Abdullah Gül ve etki alanındaki Bülent Arınç’dır!” öngörüsünde bulunmuştum, aynıyla vaki olmuştu. Bu ikili sağduyu çağrısında bulunarak krizin ve gerilimin dozunu düşürmüşlerdi. Abdullah Gül’ün “Demokrasi sadece seçim değildir, mesaj alınmıştır” sözü ve Bülent Arınç’ın “bu olaylar meşru, haklı ve doğru” beyanı kısmen de olsa tansiyonu düşürmeye yetmişti… Ama öte yandan fırsatı ganimet bilenler, siyaseten Başbakan Erdoğan’ın manevra alanını daraltmak istemişti. Akabinde bu hamleye karşı kendi hamlelerini teker teker hayata geçiren Başbakan Erdoğan bu ikilinin “iç politik manevra alanını” daraltmıştı!
Tayyip Erdoğan ‘ifrat derecesinde sevilen’ ve ‘nefret seviyesinde sevilmeyen’, seçmen tercihinde partisinden önde giden bir lider olmanın avantajlarını ve dezavantajlarını yaşarken, AKP’nin aklı diye nitelediğim kişiler ise sevgi hinterlandını Erdoğan’dan daha geniş tutmayı başardı! Hatta tüzük gereği üst üste 3 kez aday olarak seçilen ve bundan sonraki genel seçimde aday olamayacak isimler ve etki alanlarındakiler şimdiden Abdullah Gül üzerinden hesap kitap yapmaya başladılar!
Grup toplantısında elleri patlarcasına alkışlayan ve her daim “Başbakan beni çizer mizer neme lazım endişesi “ ile özgür ve özgül iradelerini kullanamayan ama kulislerde “ Beyefendi birkaç danışmanı ve bürokratlarıyla devleti yönetiyor 6-7 isimden başka hiç kimse ne olacağını bilmiyor. Bunlarda Beyefendi’nin çevresini demir zırhla örmüşler kimle konuşacağına, kimlerin dost kimlerin düşman olduğuna hepsine karar veriyorlar. Bakanlar, milletvekilleri, myk üyeleri neredeyse tamamı bir konu mankeni oldular.” diyenlerin sayısı her gün artıyor…
Hülasa,
Montesquieu’nün iddialı bir tespiti var: “İktidara sahip olanlar içinde onu istismar etmeye eğilimler çoktur! Bu eğilimleri durduracak bir engel yoksa gidebileceği yere kadar gider!”
Ak Parti 12 yıllık iktidarının tüm avantajlarını geriye en ufak bir kırıntı bırakmadan yaşarken, yıpranma sürecide tam gaz devam ediyor. Biri yerel, diğeri genel, öteki de Cumhurbaşkanlığı olmak üzere üç seçimin arefesinde olan Ak Parti’de sistem “error” vermeye başladı! Başbakan Erdoğan nasıl bir format atar bilinmez. Lakin bildiğim bir şey var, Hükümet önümüzdeki dönemde yeni bir tünele girecektir. Tünelin ucu nereye çıkacak az çok tahmin edilebilir…
Büyük Orta Doğu projesinin bir parçası olan Çözüm Süreci’nin “HERRO” aşaması tamamlanmış, “MERRO” aşamasına doğru hızla yol alınmaktadır! Bu MERRO’dan sadece Türkiye değil, Ak Parti’de payına düşeni alacaktır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.