Önce hüplet, sonra gümlet!
Amerika, Rusya’yı Gürcistan’a karşı “orantısız güç kullanmakla” suçladı. Bu ülkenin Afganistan ve Irak’ta, İsrail’in ise Filistin ve Lübnan’da nasıl bir orantısız güç kullandığını, herkes gibi Ruslar da iyi biliyor.
İşte bu yüzden, Rusya, Amerika’yı “ikiyüzlü ve utanmaz” olarak nitelendirdi.
Bu nasıl bir şey? Nükleer silahlara karşısınız, bu tür silahlara sahip olmak isteyen ülkeleri şiddetle cezalandırıyorsunuz, fakat ülkeniz nükleer ve kimyasal silah deposu...
Genelde batının, özelde ise Amerika’nın bu olaya ve diğer gelişmelere bakışı hep böyle...
(önümüze konulan fotoğrafları, mümkün mertebe farklı bir gözle okumaya çalışıyorum. Mesela bugünkü (Salı) gazetelerden biri, dokuz askerimizin Erzincan’da şehit edilmesini “Kahpeler” başlığıyla manşetine taşımış. Gazetenin ikinci ve yirminci sayfası uygunsuz kadın fotoğraflarıyla dolu... Sanki bu kötü kadınların takdimini yapmışlar.)
Gürcistan devlet başkanının tehlikeli ve şüpheli biri olduğunu biliyoruz.
Kendisi batının desteklediği fanatik bir Hıristiyan’dır.
İktidara gelince ilk yaptığı iş, Gürcistan bayrağını değiştirmek olmuştur. Eski bayrağı bırakmış, yerine, Haçlı seferlerinde kullanılan daha eski bir bayrağı kullanmaya başlamıştır. Bu bayrak, İslam dünyası için çok acı bir hatıradır.
Yine, ülkesinde yaşayan Müslümanlara da iyi davranmıyor, onları adeta yok sayıyor.
Her ne kadar Rusya’yı “saldırgan” olarak suçlasa da, saldırganın biri de odur.
Bütün bu olumsuzluklarına, kötülüklerine rağmen, ortada şöyle bir gerçek var:
Rusya, Müslüman Türk milletinin tarihsel düşmanıdır. Osmanlı’nın bütün sıkıntılı dönemlerinde, yenilgilerinde, yıkımlarında, toprak kayıplarında Rusya’nın parmağı vardır. Başrol onundur.
Rusya, Osmanlıya o kadar korkunç bir baskı yapmıştır ki, bu baskı, yaklaşık dört yüz sene devam etmiştir. Yöneticilerin ve milletin içine “Rus korkusu” yerleşmiştir. Bu baskı, Cumhuriyet’ten sonra da devam etti.
Stalin’in 1945 yılında Kars, Ardahan ve Artvin’i istemesi, Boğazlarda hak iddia etmesi ve buna benzer birkaç sebepten dolayı, Türkiye, Amerika’ya yaklaşmak zorunda kalmıştır. Bu da Türkiye için yeni bir felaket olmuş; Mustafa Kemal’in “Bağımsızlık karakterimdir” politikası da bu şekilde iflas etmiştir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti ölümlerden ölüm beğenmiştir.
Rusya, dini İslam olan herkes için bir kâbustur: Balkanları adım adım elimizden alması, bizden her seferinde hayati bir taviz koparması, Erzincan’a kadar Doğu Anadolu ve Karadeniz’i işgali, Ermenileri kışkırtması vs.
Yine, ülkemizde yaşayan çerkez, Gürcü, Kırım, Ahıska gibi Kafkas asıllı ailelerin hepsinde, Ruslarla ilgili acı hatıralar vardır.
Rus tehlikesinden dolayıdır ki, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü ordusu, 3. Ordu’dur.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu sınırlarımızda Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın kurulmasından, yani Rusya ile aramızda küçük devletlerden oluşan bir tampon bölge (duvar) oluşmasından sonra; Türkiye’nin eline tarihi bir fırsat geçmiştir. (İngiltere ile Almanya arasındaki Belçika, Hollanda ve hatta Danimarka gibi ‘zayıf’ ülkelerden oluşan duvar da böyledir.)
Oldukça uzun bir aradan sonra, Türk milleti ilk defa Rusya ile sınır komşusu değildir. (Ermenistan’daki Rus askeri üslerine rağmen...)
Bu, bize bir rahatlık, bir özgüven kazandırmıştır. Devletimizin iyi-kötü Orta Asya ve Balkanlarda hamleler yapması, bu özgüvenden dolayıdır.
Enerji hatları, bazı siyasi ve ekonomik projeler vs.
Şimdi, bazı yazarlar, “tarihsel bağlar” falan diyerek, Türkiye’nin Gürcistan’ı değil de, Abhazlar ve Osetleri desteklemesi gerektiğini söylüyor.
Türk devletinin avantajlı durumunu kaybetmek istemeyip Gürcistan’ı desteklemesi gayet doğal... Bu bir.
Yetmiş bin nüfuslu bir topluluğun bağımsız devlet olmasının hiçbir anlamı yoktur. Olsa olsa, şuna ya da buna bağımlı bir devlet olur. Bu iki...
Rusya ile komşu olmak üretimi düşürür, bu da üç...
Ayrıca şu: Bölgedeki Osetler de, Abhazlar da, Gürcüler gibi Ortodoks Hıristiyan’dır.
Müslüman Abhazlar, Müslüman Gürcüler gibi, ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşamaktadır. (Onlara Abaza diyoruz.) Zaten Abhazya özerk Bölgesi yönetimi, “Rusya’dan vazgeçecek kadar aptal değiliz” diye açıklama yapmıştır.
Kırım gibi, o bölgeler de, tabiri caizse, Müslümanlardan arındırılmış yerlerdir. Kalanların da önemli bir kısmı asimile olmuştur. Oradan başka yerlere, özellikle Türkiye’ye göç eden Kafkas asıllı Müslümanlar anayurtlarına geri dönse bile, sayısal üstünlük sağlamaları çok zordur.
Dolayısıyla, “tarihsel bağ” denilen olgu, “mazi kalbimde yaradır” gibi bir şeydir.
Yazımızın başlığına da bir gönderme yapalım ki, boşlukta durmasın:
Amerika ve Avrupa ülkeleri, Gürcistan’ı içi boş bir kabadayılığa ikna etmiştir. Yumruk atan, yumruk yemeyi göze almış demektir. Ama görünen o ki, Gürcistan yumruk yemeyi henüz göze almamış.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.