Anadilde Eğitim Devleti Böler mi?
Bu makale “Kürtçe Eğitim Olmalı mı?” başlıklı yazı serisinin dördüncüsü…
Aslında demokrat bir kafayla, temel hak ve özgürlükler açısından bakıldığında, bir insanın anadilini öğrenmesi ve onunla eğitim görmeyi istemesi şüphesiz ki bireyin en doğal hakkıdır; manevi kişilik anlamında toplumlar için de öyle. Yine aynı görüş çerçevesinde devlet insana hizmet için vardır, öznesi ve önceliği insandır.
Bazılarının yaptığı gibi ille de vatanı ve devleti öne alırsak ve meseleye, vatanın bölünmez bütünlüğüne ve devletin bekasına halel geleceğine dair bir endişeyle bakarsak, o zaman şu sorunun cevabını da verebilmemiz gerekiyor: Vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak ve devletin bekasını sağlamak hususunda vatandaşının diline, kültürüne saygı gösteren, onlara sahip çıkan bir devlet mi yoksa onları yasaklayan bir devlet mi akıllı bir iş yapmış olur?
Bu soru aynı zamanda anadilde eğitimin devleti bölüp bölmeyeceği sorusunun da cevabıdır. Buna bir cümleyle cevap verirsek; bana göre, bölmek bir yana, anadilde eğitim Kürt sorununda mesafe almanın, hatta büyük ölçüde bu sorunu bitirme noktasına getirmenin nirengi noktası olup, onlarca yıldır baskılarla yasaklarla ötekileşen-ötekileştirilen vatandaşlarıyla doludizgin ayrışmaya/bölüşmeye/bölünmeye doğru giden devleti tekrar yekvücut hale getirecek, o insanları gönülden devletine bağlayacak kocaman bir adımdır.
Şimdi, dünyadan bazı örnekler verelim:
Belçika: Ülkede 3 ayrı dil konuşulmaktadır: % 56 Flamanca, %32 Fransızca ve % 2 Almanca… Önce hangi şehirde, hatta hangi semtte hangi dilin konuşulduğu tespit ediliyor sonra da talep üzerine o dilde eğitim yapan okullar açılıyor. Devletin resmi dili ise Flamanca ve Fransızcadır. (Burada, nüfusun sadece % 2’si tarafından konuşulan Almancanın resmi dil olarak kabul edilmediğine dikkat çekmek istiyorum!)
İspanya: 17 eyaletli bir krallık olan İspanya’da 4 dil konuşulmaktadır (%72Kastilyaca -İspanyolca-, %16 Katalonca, %8 Galicia, %3 Bask dili). Devletin resmi dili İspanyolcadır. Eyaletler eğitimde söz sahibidirler.
Kanada: Resmi dili İngilizce olmakla beraber, güneydoğudaki Koopeck eyaletinde resmi dil Fransızcadır ve bu dille eğitim yapılmaktadır.
Norveç: Norveç’te iki yerli halk vardır: Norveçliler ve Samiler. Samiler çoğunlukta olan Norveçliler tarafında tarih boyunca baskı altında tutulmuş ve dilleri yasaklanmış. Bu haklarına ancak 1985 yılında kavuşabildiler. Bugün Norveç’te Samiler için üçlü bir sistem uygulanmaktadır: Sami dili tek başına eğitim dili; Sami dilinin yanında ikinci dil olarak Norveççe; asıl eğitim dili Norveççe ama Sami dili de ikinci dil.
Almanya: Eğitimi uygulama hakkı eyaletlere bırakılmış. Bu bağlamda mesela Danimarka azınlığının kendi okulları ve kendi dilleriyle eğitimine izin verilmiştir. Batı Berlin’de iki dilli okullar mevcuttur ama bu hak Türklere (bildiğim kadarıyla, bazı Türkçe sınıfları olmakla beraber -ilk Türk sınıfı 1974’te açılmıştı- en azından ‘kendi dilinizle istediğiniz okulu açabilirsiniz’ genişliğinde) tanınmamıştır.
Fransa: Anadilde eğitim, devlet veya özel, anaokulundan üniversiteye kadar serbesttir.
Danimarka: Epeyce bir yekûn tutan Alman azınlığın kendi diliyle eğitim hakkı vardır.
Avusturya: 1967’ den bu yana okullarda “ek anadil dersi” verilmektedir.
İsviçre: Devleti oluşturan 23 kantondan her biri eğitimde anadillerini (Almanca: % 65, Fransızca: % 8, İtalyanca: % 12, Romanca: % 12) kullanıyorlar.
Rusya: Rusya’da etnik yapıya dayalı 20 ye yakın cumhuriyet, 12 otonomi, onlarca yarı özerk bölge ve yerel yönetim birimleri mevcuttur. (Bu 12 otonomiden biri Adige Özerk Cumhuriyetindeki ‘Ulusal-Kültürel Kürt Otonomisi’dir.) Hepsine kendi etnik ve kültürel kimlikleriyle yaşama ve kendi kendilerini yönetmeleri hususunda geniş haklar tanınmıştır. Kültür otonomileri kanununa göre bu etnik azınlıklar kendi ana dillerinde eğitim verebilmektedirler.
Hindistan: 22 eyalet ve 9 idari bölgeden oluşur. İnanılması güç ama Hindistan’da 400’den fazla dil, lehçe ve diyalekt kullanılmaktadır: Başlıcaları Hintçe, İngilizce, Tolugu, Bengali, Marati, Urdu, Tamil, Bhaari… Tüm eyaletlerde resmi dil İngilizcedir (Sömürgecilikten kalan bir eser!) ancak birçoğunda Hintçe de resmi dil olarak kullanılmaktadır.
Örnekler çoğaltılabilir…
Sonuç olarak pek çok ülkede, toplumu oluşturan değişik katmanlar için anadillerin serbest olduğu ve eğitimlerini bu dille yapmalarına büyük ölçüde izin verildiği görülmektedir.
Buradan hareketle “bizim ülkemizde niye öyle değil” diye itiraz edilebilir ve hemen o ülkelerdeki uygulamalara geçilmesi istenebilir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta vardır: Bahsi geçen bu ülkelerin tamamına yakını eyalet-kanton sistemi ile yönetilmektedirler… Dahası gerçekten de ülkemizin etnik, siyasi ve Ortadoğu’daki stratejik konumu adı geçen ülkelerden farklıdır. Bu açıdan Türkiye’ye tam uydukları söylenemez. Ama bütün bunlar yasakçı, asimilasyoncu, şovenist ve isyancı bir kafayla oluşturduğumuz kanlı batağa saplanıp kalmamızı, debelendikçe daha çok batmamızı gerektirmiyor. Bunları Türk-Kürt hepimiz için söylüyorum…
Buradan çıkaracağımız ders şudur; eğer bu sorunu çözmek istiyorsak Türkiye olarak kendi siyasi yapılanmamıza da uygun olacak bir modeli oluşturmalıyız.
Bu gün ülkemizdeki, devlet ya da vakıf, birçok üniversitede yabancı dilde eğitim yapılıyor ve milliyetçisiyle, maneviyatçısıyla, ulusalcısıyla aileler çocuklarını bu okullara sokabilmek için can atıyorlar, hem de fazladan yüklü paralar ödeyerek. Ortaöğretimde durum daha da çarpıcıdır: Galatasaray Lisesi, Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Notre Dame de Sion, Saint Joseph, Saint Benoit, İtalyan Lisesi gibi orta öğretim kurumlarında eğitim Türkçe değil İngilizce, Fransızca, Almanca veya İtalyancadır. Öğrenciler; matematiği, geometriyi, fiziği, kimyayı, biyolojiyi, sosyolojiyi yabancı dillerde öğreniyorlar; sadece tarih, coğrafya ve edebiyat gibi bazı dersler Türkçe. Bir de devletin bizzat kendi okulları var: hepimizin bildiği Anadolu liseleri!.. Bu arada, özbeöz Türk(!) bebelerimize İngilizce eğitim-öğretim yapan anaokullarını ise isterseniz hiç karıştırmayalım! Yoksa iyice ayıp olacak.
Şimdi…
Bir Kürt vatandaşımız çıkıp da “kardeşim bu okullarda (bu topraklara tamamen) yabancı dillerle eğitim yapılırken kıyamet kopmuyor, ülke bölünmüyor da Kürtçe yapılınca mı bölünecek?” diye sorsa nasıl bir cevap vereceğiz. Vereceğimiz cevap doyurucu, inandırıcı, vicdanları tatmin edici, kalpleri mutmain edici olabilecek mi? Belki aramızdan “Ya kardeşim İngiliz’in, Fransız’ın, Alman’ın gelip de ülkeyi ‘Doğu-Güneydoğu-Batı’ diye bölecek, gelip de oralara yerleşecek hali yok ama Kürtler öyle mi?” diyenler çıkacaktır.
Peki, o zaman, o vatandaş buna “iyi de kardeşim onlar bir zamanlar bu memleketi asıl bölen, parçalayan, elinizden-elimizden almaya kalkışanlardı. Biz de bunu önlemeye çalışan, bunun için kanını akıtan, canını veren bu toprağın insanlarının torunlarıyız. Şimdi onlara verdiğiniz bir hakkı bile bizden esirgiyorsunuz. Böyle bir şeye hakkınız var mı? Bu ne vicdan, nasıl bir adalet, ne biçim bir devlet idaresi anlayışı? Bu şekilde aynı devletin çatısı altında olunabileceğini, birlikte ortak bir geleceğe yürünebileceğini düşünebiliyor musunuz?” şeklinde bir soruyla cevap verse ne diyeceğiz? Yeniyetme delikanlılar gibi “Ya sev ya terk et” mi diyeceğiz? Yoksa imparatorluk kalıntısı ihtiraslı lider kafalıların dediği gibi “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” ya da daha çağdaşları(!) gibi “Söz konusu devletse insanlar teferruattır” gibi bir cümleyi mi tercih edeceğiz? (“Ya devlet başa ya kuzgun leşe” sadece bize ait bir söylem değildir. İngilizler de bunu “either victory or death” -ya zafer ya ölüm- şeklinde kullanmışlardır.)
Asıl can alıcı sorunun tam da bu noktada sorulması gerekiyor: Böyle yaparsak; yani yasaklara devam edersek bölünmez vatanın burçlarına bir tuğla daha mı koymuş olacağız, yoksa tam tersine, o duvarlardan bir tuğla daha mı sökmüş olacağız, hem de temelden?
Kürtçe Eğitime itirazlar tekçi, ırkçı ve asimilasyoncu bir Cumhuriyetçi gelenekten kaynaklanıyor kanımca. Çoğu ulusalcı diye tanımlanan bu insanlarımız, ana dilde eğitimin bölünmeyi hızlandıracağı, ülkeyi parçalanmaya götüreceği endişesini taşıyorlar. Bazı yeminli Ak Parti muhalifi Milliyetçi-Müslüman tipler de var aralarında. Kimisi gerçekten yüreğinde böyle bir duyguyu taşıyor kimisi de onulmaz bir ideolojik hastalığın müptelası.
Bence böyle bir endişeye mahal yok. Öyle olsaydı, bugün dünyanın pek çok ülkesindeki anadillerde eğitim uygulamaları o ülkelerin bölünmesine yol açardı. Oysa tam tersine, o ülkeler çok ciddi bir gerilim, ayrışma, isyan ve hatta savaş unsuru olan-olabilen bir meseleyi, yaptıkları özgürleştirmelerle etkisizleştirdiler ve böylece bir arada yaşamanın yolunu buldular, devletlerinin bütünlüğünü korudular.
Kısmet olursa haftaya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.