Ahmet Kaya ve “ötekiler”!
Önce alkışlıyor, sonra öldürüyoruz!
“Ah ah!... Şimdi burada olacaktı ki…” diye hasretle andığımız Ahmet Kaya’ya da aynısını yaptık…
Önce avuçlarımız patlayana kadar alkışladık, sonra “öteki”leştirdik, ardından sürgün edip öldürdük!
Sayın Başbakan’ın da dediği gibi (aslında kendisi de bunu söylüyor bir şarkısında) “suçu saz çalmak”tı…
“Saz çalma suçu”ndan önce sürgüne, ardından ölüme yolladık!
“Kürtçe kaset yapacağım” dediği için yuhalayıp sahneye çatal-bıçak fırlatanlarla, gazetelerine “şerefsiz” manşeti atanlar, bir bakıma haksız yere “recm” (bunlar “recm” cezasına karşı değil miydi?) cezası uygulayanlar, elbette bu cinayetin birinci derecede sorumlularıdırlar…
Kuru özürlerle geçiştiremezler…
Peki, bu “taammüden cinayet” karşısında sus-pus olup üç maymunu oynamayı (görmedim, duymadım, bilmiyorum) sürdüren milletimin hiçbir suçu, günahı yok mu?
“İki ağaç kesiliyor” diye meydanlara dökülenler, adam kesilirken neredeydi?
Kürt olduğu için mi sustuk?..
Zengin ve meşhur olmasını kıskandığımız için mi sustuk?..
Zaten sevmediğimiz için mi sustuk?..
Bilmiyorum, ama sustuk yine, susulmaması gereken yerde ve zamanda…
Oysa biz eskiden, Müslüman, Hıristiyan, Musevi ayırımı yapmaz, inançlarına, ibadetlerine, kıyafetlerine, düşüncelerine bakmaz, haksızlığa uğrayan her insanı “öz kardeş” gibi bağrımıza basardık.
Şimdiki zaman farklı: “Öteki”leştirdiğimiz insanların başına çorap örülmesiyle pek ilgilenmeyen bir millete dönüştük…
Başlarına ne gelirse gelsin…
Neler yaşarlarsa yaşasınlar…
Dövülsünler, kovulsunlar, kılımız kıpırdamıyor!
“Biz” ve “onlar” ayırımı insanî duygularımızı bile eritti.
Cumhuriyet eğitiminin yetiştirme tarzından dolayı mı acaba?
İlkokul başöğretmenim Hikmet Bey, “onlar”dan söz etmeyi pek severdi.
Önce “öteki”leştirir, ardından dışlamaya başlardı.
“Biz aynı dine, aynı millete mensup olduğumuza göre, bu nasıl bir iş?” diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Sonra sonra öğrendim ki, demokrasi, bizden olmayanlara da tahammül etmenin adı imiş: “Onlar”sız ve “öteki”lersiz demokrasi olmazmış.
Kaldı ki, “biz”, farklı inançlarda, farklı dillerde, farklı duygularda, farklı düşüncelerde, farklı eğilimlerde, farklı kıyafetlerde olsak bile aynı milletiz.
Ülkede sadece bizim gibi inananlara, bizim gibi düşünenlere, bizim gibi giyinenlere hayat hakkı tanır da gerisini dışlarsak, bir gün bizi de dışlarlar.
Herkes bizim gibi inanmak, bizim gibi düşünmek, bizim gibi giyinmek, kısacası bizim gibi yaşamak zorunda değil.
“Herkes bizim inançtan, bizim itikattan, bizim tarikattan, bizim cemaatten, bizim aşiretten, bizim siyasetten, bizim etnik kökenden olmalı” düşüncesi “çağdışı” bir düşüncedir!
Kendimizi ne kadar “çağdaş” ve “modern” sayarsak sayalım, aslında farklılıklara tahammülümüz ölçüsünde “çağdaş” ve “modern”iz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.