Cemaat ve hükümet arasındaki güven bunalımı aşılmalı
Uzun zamandır cemaat ve AK Parti veya Hocaefendi ile Başbakan arasında basında çıkan yorum ve haberlere girmemeye, o konuda yorum yapmamaya ve fikir beyan etmemeye özellikle dikkat ettim.
Bu konuları “Benim girmemem gereken konular” olarak gördüm ve bir gün bu anlaşmazlıkların ve karşılıklı suçlamaların son bulacağını düşündüm.
Başbakan Erdoğan, “İsrail’in uluslararası sularda 9 vatandaşımızı katletmesini bir devlet terörü” olarak değerlendirirken, Hocaefendinin bu olayı “İsrail’in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır” şeklinde yorumlaması gerçekten anlaşılması zor bir çıkış olmuştu.
Bu açıklamaya gerek var mıydı? Neden bu açıklama yapıldı? doğrusu bilmiyorum.
Başörtüsü ile alakalı beyanları, 28 Şubatçılara destek verircesine Refah Yol iktidarına “beceremediniz gidin” demesi... İmam hatiplerin orta kısmı kapatıldığında “hayırlı olsun” ifadesi… MİT, yargı sürtüşmesinde yaşananlar ve hukuk dışı yapılanmalar içinde yer alan komutanlar için “komutanların tutukluluğu ciğerimi yakıyor” şeklindeki yorumları dahil olmak üzere; bir kesimin sert eleştirilerine ve yorumlarına rağmen “hizmete zarar veririm” kaygısıyla susmayı, diş sıkıp sabretmeyi tercih ettim.
Ama buna rağmen hükümet cenahında yapılan yanlışlara karşı susmadık. Yeri ve zamanı geldikçe eleştirdik ve hatırlattık. Var olan sıkıntıların görüşmeler yoluyla halledilmesi gerektiğini söyledik.
Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki; cemaat – AK Parti arasında süren dershanelerin dönüştürülmesi tartışmalarının Zaman gazetesinin manşetlerine taşınmasının ardından Fethullah Gülen Hocaefendiden dershaneler için gece yarısı gelen mesajları hem çok ağır hem de imanı zedeler nitelikte bulduğumu belirtmek isterim.
Başbakan ve hükümete dershaneler üzerinden “Firavun aleyhinizde ise, Karun aleyhinizde ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir” imalı ifadeleri kabullenmemiz asla mümkün değildir.
Bu ağır hakaret ve eleştiriler; şer güçlerin borazanı olan medyada, “Fethullah Gülen’den Başbakan Erdoğan’a “sen firavunsun” şeklinde manşetlere taşınmasına sebep olmuştur.
Ama “Şeyhinin günahında keramet arayan mürit” misali “Hocaefendi söylediyse var bir hikmeti” diyen küçük marjinal bir grubun aksine; “Hiç kimse günahtan münezzeh değildir. Hocaefendi de olsa, her fani hata yapabilir” gerçeğinden hareketle, bu ağır sözler ve hakaretler karşısında, cemaatin büyük bir kesimi dahil, insaf ve vicdan sahibi olan herkes derinden üzülmüştür.
Çok şükür ki; “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” atasözünü hatırlatır mahiyette; hem hocaefendiden hem de hükümet cephesinden düzeltme yapılmıştır. Böylece her iki taraf Bağdat’a gitmeyi gerektirmeyecek şekilde üzerlerine düşeni yapmışlardır.
Muhterem Hocaefendi kısa bir zaman içinde o yanlış ithamları izale edecek mahiyette açıklamalarda bulunarak kısmen de olsa ortamın gerilmesini önlemiş, Bakanlar Kurulu’nda tartışılan ve şimdilik rafa kaldırılan dershanelerle alakalı karar böylece ortamın sakinleşmesini sağlamıştır.
FİTNE VE FESADA FIRSAT VERİLMEMELİ..
Hocaefendi, bu sözleri bir kızgınlık anında veya kendilerine getirilen bir yanlış habere istinaden sarf etmiş olabilir...
Ancak, bu açıklama; çok sert ve telafisi mümkün olmayan sıkıntılara sebep olacağı için bekletilebilirdi. Bu konuyu tartışılmasına fırsat vermeden, anında servis edenler, hem büyük bir günah işlemişler hem de büyük bir vebalin altına girmişlerdir.
Ayrıca; Samanyolu televizyonunda oynayan “Şefkat Tepe” isimli dizide, hükümetin “hizmeti bitirme planları” olduğunu ima eden sözlere ve ağır suçlamalara yer verilmesi, kime ve neye hizmet ettiği bilinmemektedir.
Aynı şekilde; hükümete destek veren bazı kesimlerin, “Yoksa; toz kondurulmayan İsrail ve sığınma limanı olarak seçilen ABD’nin anlaşarak hükümetimize yönelik hazırlamakta oldukları gizli bir operasyona dershaneler üzerinden destek mi verilmek isteniyor?” şeklindeki yorumları kaygı ile izlemektedir.
Her iki kesim de; cemaat ile hükümet arasında korku duvarlarını yükselterek fitne ve fesada sebebiyet verdikleri aşikardır.
Fitneyi uyandıracak, kutuplaşma ve zıtlaşma ile intikam duygusunu kamçılayacak bu gibi çıkışlar mutlaka sonlandırılmalı. İslam’ın emrettiği ölçüler içinde, kardeşlik hukuku esasına dayalı bir hoşgörü ve güven dayanışması başlatılmalıdır.
Diğer bir önemli husus şudur; daha düne kadar, Hocaefendi ve öncülüğünü yaptığı hizmeti içine sindiremeyen bazı siyasi çevrelerin iktidarı yıpratma adına dershaneleri sahiplenir görüntüsüne aldanılmamalıdır.
Unutulmasın ki;
Hocaefendi de bizim; Başbakan Erdoğan da bizim. Hizmet de bizim, bizi biz yapan değerlerin yeniden ihyası için büyük bir samimiyet ve gayretle çalışan hükümet de bizim.
Her ikisinin hizmetlerine bu ülkenin ve bu milletin ihtiyacı vardır.
Şimdi; konuşma değil, tefekkür zamanıdır.
Yanlışlardan dönmek bir erdemliktir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.