Önce Gözden Çıkarıldı, Yakında Elden de Çıkacak!
Boyuna kamuoyuna pompalanan suni gündem ve Kürdistan orijinli haberlerin yoğun taarruz ve tasallutu arasında bir Kerkük ve Türkmen illeri yazısı yazmak vacip oldu!
Hatırlarsınız meşhur ‘Çuval Operasyonu’nu… Süleymaniye’de 11 Türk askeri ABD’li ve Peşmergeli güçler tarafından başlarına çuval geçirilip tutuklanmıştı! Türkiye tarihinin en utanç verici olayı idi; ülke yöneticilerine şiddetli tepki verilmesi ve ABD’ye nota çekilmesi gerektiği söylendiğinde, “ne notası veriyorsun müzik notası mı?” şeklindeki verilen sert tepki (!) halen akıllardadır! Sonda söyleyeceğimi başta söyleyip detaya gireyim: Aslında Türkiye, oradaki varlığının alameti ve teminatı olan Kerkük’ü, işte çuval operasyonun olduğu gün kaybetmişti!.. Akabinde felaketler peş peşe Kerkük’e çöktü; Türkiye ile irtibatlı tüm Türkmen uluları katledildi, çok mühim askeri ve idari evrak ABD’nin eline geçti. Türkiye Musul ve Kerkük’ü sahiplenecek her türlü politikalardan beri tutuldu ve “daha beterini yaparız” gözdağıyla tehdit edildi!
Ne yazıktır ki, Ortadoğu haritasının yeniden masaya yatırılıp dengelerin ve sınırların değiştirildiği bu dönemde, insanlar öyle bir gelecek tasavvuru ile aldatılıyor ki, ‘Çözüm Süreci’ adı altında Kürt özerkliğine giden yolların taşları itina ile döşeniyor. Türkiye tabelasına ortak getirilmekle kalınmıyor, kendi güvenliğini tehdit eden mevcut sınırların ötesindeki kaleleri de bir bir kaybediyor!
Birileri, bir yerlerde dillendirilen “kardeşim Türkiye’deki iktidarların biri gelir biri gider, ama bir Barzani bir Karayılan bir Apo ve bunlara endeksli stratejiler feda edilemez “ sözlere hiddetlene dursun, yüz sene sonra Avrupalıların bölgedeki tahtına oturan ABD gözünü budaktan esirgemiyor! Bir şeyi çok iyi biliyorlar: Eğer yürüttükleri BOP süreci akamete uğrar veya uğratılırsa bölgeden büyük bir hezimetle çekilmek zorunda kalacaklar!
Gelecek tasavvurunu ve ümidini Kuzey Irak enerji kazanımına ve Barzani’ye bağlayan ‘al buna göz kulak ol! Bal tutan parmağını yalar; sende payını alır hem terörü önlersin hem de milyar dolarlık gelirlerle geleceğini teminat altına alırsın” limanına sığınan Türkiye, nasıl olurda Irak‘ta ve özellikle Kuzey bölgesinde azımsanmayacak miktardaki Türk nüfusuna/kozuna karşı kayıtsız kalabilir? Asırlardır rekabet içinde olduğumuz komşumuz İran, kendi tarihi ve beşeri bağlantılarının hak ve hukukunu hiçbir bir pazarlık konusu yapmadan, Suriye’de Lübnan’da, Irak’ta, Afganistan’da her şeyi göze alıp korurken; Türkiye’nin en güvenilir tarihi ve beşeri bağlantısı Türkmen soydaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmemesinin sebebi ne ola ki?
Türkmen illerinin menfaat ve maslahatlarının korunması ciddi bir dış politika zorunluluğu iken, Türkiye doğrudan yüzleri kendisine dönük olan büyük bir kitlenin asimile edilişine sessiz kalarak, bölgedeki güç ve varlığına bile bile zarar verdiğini görmüyor mu?
Ahmet Davutoğlu bayramlarda ve seyranlarda Türkmen illerine gidip Türkmen kardeşlere sarılıp ağlamakla ve bu görüntüleri iç politik alanda manevra kabiliyetini arttırmak için meanşetlere servis etmekle, “helal olsun be! Ne böyük adam hem ağladı hem dinledi. Bu zaman dek hangi hariciye nazırı böyle davrandı” havasını vererek sorumluluktan kurtulacağını mı sanıyor? Niçin “Ortadoğu’da kendisinin itildiği kirli ittifaklara ve projelere, Türkmen nüfusu ve nüfuzunu da itecek stratejiler dayatıyor” iddialarına cevap vermiyor?
Tamam, bir zorluk ve zorunluluk var! Türkiye’nin bölgede ki güvenliği ve iktidarın ömrü Türk-Amerikan ilişkileri ekseninde de etkilenmekte…en mühimi ABD’nin bölgedeki dominant varlığı ve planları Türkiye’nin hareket alanını, askeri güç ve bunu kullanma imkânını azaltmakta… Türkiye her defasında Türkmen kozunu kullanmaya çalıştığında ABD buna şiddetle karşı çıkmakta… Ama bir “one minute “ çıkışı da ABD’ye yapılsa ve gerekirse muhtaç olduğu kudretin mevcudiyeti keşfedilip! her türlü bedel ödeme göze alınsa ve Başbakanın sık kullandığı jargonla “dikleşmeden dik durulsa” daha haysiyetli ve hayırlı olmaz mı?
Bir süreden beri Irak Hükümeti ve Barzanistan arasında sıkıştırılan, hemen hemen her hafta cinayetlere uğrayan, zorunlu nüfus göçüne zorlanan, tapu tahrir kayıtları yok edilen, kendisinin haricindeki unsurların silahlanıp savaş hazırlığı yaptığı ve hızla “global bir yok oluşa” sürüklenen Türkmen bölgelerinin güvenliği ile ilgili niçin ciddi adımlar atılmıyor?
Hülasa,
Hükümet bir gerçeği ifade ederken başka gerçeklerin üzerini örtmemelidir. Bir cihete kulak kesildiğinde diğer cihetlere sağır ve duyarsız kalmamalıdır. Dinde ve tende kardeşlik bunu gerektirir.
Sayın Başbakan Gazze ve Filistin’le niçin bu kadar uğraşıyorsunuz sorularına cevap olarak “Eğer zahmet edip Çanakkale Şehitliği'ne gidersen, oradaki isimleri okursan zerre kadar da ecdadının oradaki bulunuşunun esbabı mucizesini bilirsen neden ilgilendiğimizi anlarsınız.” Cevabını vermişti… Haklıdır ve itirazımız yoktur… Lakin bugün baskı, zulüm haksızlık, insan hakları ihlalleri ve katliamlara maruz kalan, “Oy Men Ölmüşem Gavim Gardaş Nerdesen?” diye haykıran Irak ve Suriye Türkmenlerinin de Çanakkale Şehitliği'nde medfun olduğunu Sayın Başbakan’a hatırlatmak isterim!.. İnsanlık, adalet ve hakkaniyet adına bugün Türkmen kardeşlerimiz en az Gazze ve Suriyeli kardeşlerimiz kadar gözyaşını hak ediyorlar ve insani yardıma ihtiyaçları var.
ABD’nin nereye hangi projelerle girdiyse ardında; kan, gözyaşı, katliamlar, iç savaşlar bölünmüş coğrafyalar bıraktığı tecrübesi aşikârken, burnumuzun dibindeki coğrafyada Kürdistan adı altında ikinci bir İsrail’in temelleri atılırken, “hiç akletmez misiniz?” ve “onları dost edinmeyin” ilahi emri de artık umursanmaz oldu! Bedelini ödemeyi göze alanlar için özgürlük ve Allah’ın desteği her zaman ve her koşulda vardır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.