Dershaneler Savaşı
Savaş kelimesini zorunluluktan kullanıyorum. Kapatma olayı gündeme geldiğinden beri özellikle Zaman Gazetesi ile Samanyolu TV’den dinlediklerimiz şah damarımızı çatlatacak kadar hem yüksek tonda, hem de üzücü, düşündürücü, acıtıcı, incitici...
Geçmişte bu yol bir sefer daha denendi. MSP-CHP koalisyonunda 1974 affını bahane ederek çekip gidenlerin gerekçeleri komünistlerin affı idi. MHP bir yandan, mason locaları bir yandan gaz verince en kritik anda cephe terk edildi. MSP bölündü ama Refah güçlü geldi...
Bugün de sanki aynı senaryo gündemde.
Bakıyoruz, hizmet çizgisinin odağında Bediüzzaman gibi bir mücahit var. O ki her şeyi elinden alındığı halde “imanım” yanıyor tutkusu ile en ufak bir çatırtıya meydan vermeden yolunda yürüdü gitti. Şimdi öyle mi? Raftan her saat indir kaldır ama sosyal hayatın akışındaki kırılmalar mümin olarak belimizi büktüğü gibi o mücahidin de kemiklerini sızlatıyor.
Nur yolunda hizmet böyle mi olacaktı?
Bu taşlar, bu oklar hedefine değil de müminden mümine mi atılacaktı?
Demek oluyor ki, bazılarının nezdinde hizmetin bamteli bu kadar basitmiş.
Araya dünyalıklar girince hemen kırılmalar, saplantılar, suçlamalar.
Bunun bir başka anlamı, bölünelim de, mührü 28 Şubat’ın zebanileri kapsın.
Bu ortamda dershane işi oldukça büyütüldü. İlle de dershane olmadan hizmet olmaz deniyorsa parayı verenle, çocukluğunu okul-dershane kapılarında çileye dönüştürenlere de sormak zorundayız.
Dershanecilik; patronunun her dediği ile olmaz...
Para ödeyen her aile olayın tarafı ve de mağdurudur.
Özellikle dar gelirli aileler, “koyun can derdinde kasap et derdinde” misali devletin bu tip ikilemli uygulamaya sebebiyet vermesine buğz ederken kulaklar sağır, gözler kör, kalpler katı...
Peşinden kobay olarak kullanılan ve de çocukluğuna doyamayan çocuklarımız...
Dershaneci işçi çalıştıracak, para kazanacak diye bu çocuklar sabah okula, öğleden sonra dershanelere nefes nefese koşunca iyi mi oluyor?
Adına hizmet deniyor da; hem demokrasi, hem de “Allah laik olmamızı istiyor” salvolarını Zaman Gazetesi köşe yazarlarından okuyunca ister istemez afallıyoruz.
Bu hizmet ne hizmeti, bu hizmet nerenin hizmeti? Laiklik, demokrasi, cumhuriyetçilik gibi kavramlar risalelerin hangi sayfasında yazar? Ve sen bu halinle neyin peşindesin?!.
Evet, hizmet deyince herkes son sirenleri ile koştu, kimileri de binbir ihtiyaç içerisinde soluklarını tükettiler. Onların o aşkına, şevkine, duruşuna, samimiyetine selam olsun...
Ama birileri de kalkıp Ecevit cenaplarına rahmet okutur, en azından bu rahmeti okuturken meclis çatısı altında Merve Kavakçı’ya yapılanlara yüreği sızlamazsa sormayacak mıyız, ey hizmet ehli(!) bu yolculuk nereden nereye?.. Demem o ki, yanlışı sadece Erdoğan mı yapar?
Düşüncelerinde diktatör tek kişi Erdoğan mı?
İslam dışı bir anlayış olan “bizde laikiz, hocamız da laiktir” derken, veya demokrasiye vurgular yapılırken, ekranlar haram ilişkilere sahne olurken, sahneler kız erkek oynatılırken kime danışılıyor? Kiminle istişare ediliyor?.. Edilmediği halde kimseler diktatör demiyor...
Kapatma, kapattırma işine gelince....
Dershane kapatma, veya kapattırma olayı hem mevzuat yönünden, hem de serbest rekabet açısından külliyen sakat. İktidar da “kapatacağım” demiyor, “dönüştüreceğim” diyor.
Elde sorun haline gelen devletin okulları varken “dönüştürme” de iktidarın işi olmamalı.
Ben olsam, özel okullara vereceğim para ile etüt olayını geliştirir, zayıf öğrencilere fırsat kapısı açarım. Bu arada öğretmenlere hem mesai veririm, hem de maaş durumlarında düzenlemeler yaparım. Dahası, dershaneciliği tetikleyen sistemi değiştiririm.
O zaman her şey okulda başlayıp okulda bitince dershanelere gerek kalmaz, yine de dershane, özel okul açmak isteyen varsa açar, çocuğunu vermek isteyen verir...
Kuraldır, hasta sağlığına çare bulamazsa ya üfürükçüye gider, veya medyuma, bir de bitkisel ilaç soyguncularına... Sistemi düzeltin kavga bitsin, siper alan fitne fücur avucunu yalasın.
Hepimiz Allah’ın(cc) rahmetine nail olalım.
Biliriz, rant kavgası kötü kavgadır.
Kavga başlayınca ihlas, samimiyet, mümince paylaşma kalkıyor, ruh dünyamız daralıyor, kin okları giriyor devreye. “Al önce sen iç” diyemiyoruz...
İşin doğrusu; iktidar dershaneciliği kovmuyor, aslında koruyor...
Belki de bu saldırılar kapital duygularla pekiştirilmiş hazineden biraz daha koparabilme adınadır. Öyle ya, ver dershaneni al sana hazır okul; devletin desteği, kontenjan garantisi...
Demektir ki ballı ekmek, üzerine de bir karış kaymak...
İstemem yan cebime koy...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.