Gönlü Kâbe’ye Benzetmek Kolay
Kendi kalbimizi ya da gönlümüzü yücelere çıkarıp, aşağılara indiremeyince, başkalarından gönül alçaklığı bekler ve isteriz.
İnsan kalbinin çok hassas ve kırılgan olması üzerinde en fazla duranlardan birisi de gönül şairimiz Yunus Emre’dir.
Kalp kırmanın, gönül incitmenin ne büyük bir hata olduğunu pek çok mısraına misafir etmiştir. Şu dizeleri, “sözü öze katmak” için yeterlidir.
¥
Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”
¥
Kalp kırmak biraz da başkalarını hor ve hakir görmenin neticesidir. Evet, insanın başkalarını hor görmesi, kendisini üstün ve faziletli görmesinin ve bencilliğinin ‘tabiî’ bir sonucudur. Dolayısıyla yaptığı işle karşısındakini tahkir ve küçük düşürmeye çalışır.
Takdir edilir ki, böyle bir tavır ve davranış, Allah nezdinde hiç de hoş görülmeyecek kötü bir davranıştır.
Çünkü Yaratıcıya nispetle bütün insanlar kuldur ve kullukları açısından da herhangi birinin, diğerlerinden hiçbir üstünlüğü yoktur.
Üstünlük sadece ve sadece dini diyanet yapma yani hayata hayat kılma hususundaki hassasiyet ve titizlikte aranmalıdır.
Bu ise tamamen bir gönül işidir. Hiç kimsenin bir başkasının gönül balansını ölçüp değerlendirme gibi bir imkânı ve yetkisi yoktur.
Kendilerini başkalarının üstünde gören insanlar, insanı ateşe götüren “karanlık kibir tüneline” girip çıkamayanlardır.
¥
Allah isteyip dileyen kimseyi böyle bir tünele sokmasın ama maalesef pek çoğumuz bu tüneldeyiz.
Gönlümüz dar, gönlümüz dar olduğu için de hem kendimize hem başkalarına dünyayı dar etmekteyiz. Bu noktada imdadımıza Mevlana Hz.leri yetişiyor ve şöyle diyor:
“Bütün gönül darlığı, bu âleme gönül bağlamaktan gelir. Gönül kuşu her dala yuva yapacak olsa, yuva yapacak yer kalmaz.
Gönlü öyle bir yere bağlayacaksın ki, binlerce kıyamet kopsa sana yalnızlık derdi çökmesin.”
¥
Kalbimizi çıkarlara ve hesaplara bağlamışız. Bu yüzden de nefsimiz imanımızın üzerine kapkara bir örtü örtmüş. Şimdi de sözü Şems-i Tebrizi Hz.lerine bırakalım.
“Cenneti ve Cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında.
Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Sana affedilmeyecek kadar büyük hata yapan birine akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan. Bütün samimiyetinle affet.
Hissedilen her şeyi arşivleyen ‘kader,’ kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir”
Sözün özü; “Eğer sizi üzen kişilere halâ selam verebiliyorsanız. Bu vicdanınızın sadakasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.