Yeteneksiziz!
Televizyonların çoğu fuzuli yayınlarla dolu...
Büyük bir “nimet”in (iyilik, lütuf, ihsan) “nikmet”e (ceza) dönüşmesini hüzünle izliyorum...
Geçenlerde bir “yetenek” programına denk geldim. Kimi “yetenek” adına şapkadan kuş çıkartmaya çalışıyor, kimi sahnede hoplayıp zıplıyor, kimi dişleriyle otomobil çekiyor, kimi burnuyla, kimi de ağzıyla flüt çalıyor, kimi hareket halinde iki otomobilin arasında durup ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor, kimi şaklabanlıkta rakip tanımıyor.
Aşiretten devlet, devletten imparatorluk çıkarmış, gemileri karadan yürütme yeteneğini göstermiş, “Kitab-ı Bahriye” benzeri ulaşılmaz eserler yazmış, Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet gibi zirve eserler yapmış bir ecdadın torunlarının, “yetenek” dendiğinde anladıkları bunlar mı olmalı?..
Kanuni Sultan Süleyman’ı hatırladım…
Devlet işlerinden yorgun düştüğünde panayır kurdurur, yapılan “yetenek” gösterilerini keyifle izlerdi.
Tabii en hoşuna giden oyunu sergileyen kişiyi de altınla ödüllendirirdi.
Günlerden bir gün yine böyle bir gösteriye gitti. Cambazları, hünerbazları, sihirbazları keyifle izledi.
Gösterinin sonlarına doğru, beş metreden ipliği iğneye geçirebildiğini iddia eden bir adam meydana çıktı.
Dikiş iğnesini münasip bulduğu bir yere dikip beş metre geriledi.
Beş metreden ipliği fırlattı…
İplik hiç sekmeden iğnenin deliğinden geçti.
Seyirciler gördüklerine inanamıyorlardı. Kanuni de inanamadı:
“Bir daha yap bakalım, belki tesadüftür, ya da bir hilesi-hurdası vardır.”
Adam maharetini üç kere tekrarlayınca, kimsede itiraz edecek hal kalmadı. Adam imkânsızı başarmıştı.
“Bu adama yüz altın verin, sonra da falakaya yatırın yüz sopa vurun!..” diye emretti.
Padişahın emri en başta sadrazamın aklına yatmamıştı:
“Neden?” diye sordu, “adam belli ki çok becerikli. Bu kadar becerikli birini yüz altınla ödüllendirmek şanınıza lâyık bir davranıştır, amma sopa atılmasını emretmenizi doğrusu anlayamadım.”
Kanuni gülümseyerek sebebini açıkladı:
“Yüz altını kabiliyetli (yetenekli) ve becerikli olduğu için veriyorum, helal hoş olsun! Yüz sopayı ise böylesine boş, böylesine faydasız şeylerle uğraştığı için attırıyorum. O da helal-ı hoş olsun! Asıl maharet insanlara faydalı olmaktır.”
¥
Televizyon programları gereksizliklerle dolu: Kültüre haftada bir saat ayırmayan yayın yönetmenleri, faydasız yarışmalara, zararlı evlilik programlarına, dedikoduya, magazine, envai çeşit kavgaya haftalar tahsis ediyor.
Ötesi zaten dizi furyası: Bir birine benzer içeriksiz diziler izleyiciden talep aldığı (reyting yani) gerekçesiyle yıllardır yayınlanıyor…
“Kültür televizyonculuğu” yapmak iddiasıyla kurulmuş “bizden” televizyonlar bile “fuzuli yayınlar” kervanına katılmış gidiyor.
Akıbetimiz hayrola!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.