Başbakan yüzde yüz haklı
Bir süredir gündemi işgal eden dershane tartışmasından söz etmiyorum.
O tartışmaların geldiği nokta hepimizin malumu.
Bugün sizlere Sayın Başbakanın pazar günü Edirne’de yaptığı konuşmasından bahsetmek istiyorum.
Sayın Başbakanın bu konuşmasında yer verdiği yüksek öğretim süresi ile ilgili açıklamalarını yüksek öğretimde önemli yeniliklerin olacağına bir sinyal olarak algıladım.
Bilindiği gibi 2011 yılında 6111 sayılı kanunun 173. maddesi ile 2547 sayılı kanuna eklenmiş olan geçici 58. Maddesi ile yüksek öğretim kurumlarından her ne gerekçe ile olsun kaydı silinmiş öğrencilere üniversiteye dönüş imkânı sağlanmıştı.
Bu af, özellikle 12 Eylül Askeri ve 28 Şubat Post modern darbelerinin mağduru öğrencilerin yeniden üniversiteye dönmelerini sağlaması açısından çok olumlu bir düzenleme idi.
Daha sonra yeni mağduriyetlerin oluşmasını önlemek ve öğrencilerin hareket alanlarını genişletmek amacı ile yapılan düzenlemelerle üniversitelerden kayıt silme (atılma) de kaldırıldı.
Ancak bu düzenleme birçok sorunu da beraberinde getirdi.
Kayıt silme kalktığı için öğrencilerde bir lakaytlık oluştu ve mezun olanların sayısında azalmalar oluşmaya başladı. Bu düşüş, sadece öğrencileri değil, velileri ve öğrenim görülen kurumları da olumsuz etkiledi.
En başta üniversite yöneticileri “Hiçbir planlama yapamıyoruz. Öğrenci sayımız bile net ve belli değil. Kayıt yaptıran öğrencilerin bir kısmı o yıl gelmiyor”, aynı zamanda “terör örgütleriyle ilişkisi olan insanlar öğrenci kimliği ile kampuslarda dolaşıp, derse girmeden öğrencileri yönlendiriyor. Bu kişiler okuldan atılamıyor” diyerek konu ile ilgili sorunlarını her fırsatta YÖK’e iletmişlerdi.
Bu yönüyle bakıldığında, konunun iki yıl sonra Başbakan tarafından tekrar ele alınmasında üniversite yöneticilerinin talepleri etkili olmuş görünüyor.
Diğer yandan, aynı düzenlemede, bir üniversiteye girdikten sonra “nasıl olsa ölene kadar öğrenim hakkım var” mantığı ile hareket eden öğrencilerde de bir disiplinsizliğe teşvik söz konusu idi.
Hatta daha ileri safhası olarak, Başbakanın da haklı olarak şikâyetçi olduğu gibi, öğrencileri masumane başladıkları demokratik davranışlardan terör örgütlerine doğru iterek, çok olumsuz sonuçlara da neden olmakta idi.
Aynı zamanda, veliler üzerinde de olumsuz etkileri bulunuyordu. Çünkü “atılma korkusu” hissetmeyen öğrenci, çoğunlukla da ailesinden uzakta olduğu için, derslerine gereken özeni göstermemekte. Bunun sonucunda yüksek öğretiminin normal süresinin aşıldığı her yıl için, velilere büyük miktarlara varan harç yükü binmekteydi. Oysa, normal süresi içerisinde her hangi bir harç ödemeyecek olan veliler, sürenin uzaması ile önemli maddi külfetlere katlanmak zorunda kalıyorlar. Öte yandan çocuklarının istemedikleri illegal faaliyetlerine içerisine düşmelerine ortam oluşturduğu içinde bu lakaytlığa tepkiliydiler.
Olaya akademisyenler açısından bakıldığında da önemli sıkıntılar görülüyor.
Öğrencilerin başarısının düşmesi bir yana, tutulması gerekli evrak ve dökümanlar, sınav evrakları ve öğrenci danışmanlıkları gibi hususlarda ucu açık bir durumla karşı karşıya kalmakta idiler.
Mesela, öğrenci hiçbir gerekçe göstermek zorunda olmadan istediği kadar bir sürede kayıt yenilemiyor, sonra harcını yatırarak tekrar kaldığı yerden öğrenimine devam edebiliyor. Bu da gerçekten uygulamada sıkıntılara sebep olmakta ve kaliteyi olumsuz etkilemekteydi.
Öğrenciler için de bana göre “kayıt silmenin olmaması” avantajı olmayan bir durumdu.
Bir kere öğrenci gençken eğitim hayatını tamamlayıp, iş hayatına atılması gerekirken, mezun olamaması nedeni ile kalıcı bir iş sahibi olamamaktadır. Daha sonra “aklı başına geldiğinde” ise “Atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiğini” görüp düzenli bir içtimai hayat tesis edememektedir.
Başbakanın sözünü ettiği düzenleme her yönüyle önemlidir. Öncelikle öğretim kalitesine olumlu etki yapacaktır. Öğrenciler de derslerine daha fazla itina gösterecek ve zamanında mezun olarak kendine, ailesine ve ülkesine daha fazla katkı yapacaktır. Aynı zamanda, öğrencilerin yasadışı faaliyetlere katılımını kısıtlayarak, üniversitelerden beslenen illegal oluşumların kaynaklarını da daraltmış olacaktır.
Beklentimiz, bu düzenlemenin en kötü ihtimalle 2014-2015 eğitim-öğretim yılına yetiştirilmesidir.
Akademik Personelin Özlük Haklarının İyileştirilmesi
Son 15- 20 yılda, diğer meslek grupları ile kıyaslandığında, öğretim üyelerinin ve diğer akademik personelin özlük haklarının önemli oranda gerilediği görülmektedir.
Temmuz 2012’de YÖK Başkanımız Sayın Çetinsaya’nın “Maliye Bakanlığı ile görüşmelerinde öğretim üyesi özlük haklarının iyileştirilmesi konusunun da yer aldığını belirterek, zannederim öğretim üyesi arkadaşlara bu sonbaharda güzel bir müjde vereceğiz” şeklindeki açıklaması ile ümitlenen öğretim üyelerinin, yaklaşık bir buçuk yıldır, Sayın Başbakandan haklı olarak bir “jest” beklediklerini de belirtelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.