Kısa notlar
Çalmayı marifet sayanlar çaldıklarının altında kalsın; siyaseti dizayn etmeye hevesli olanlar da siyasete girsin. Ülkemi rahat bıraksınlar!..
Biraz tarih bilgisi olanlar, dünyayı kendi etrafında dönüyor zannedenlerin akıbetine baksınlar…
Bana tarih dersi vermeye çalışan arkadaşlar, çok sağolsun! Sayelerinde tarih öğreniyorum!,,
Bugün hedef gözeterek vuranlar, “Men dakka dukka” kuralı gereğince, kendilerine de vurulacak güne hazır olsunlar!..
Her şeyi önlerinde hazır bulanlar, hiçbir şeyin mücadelesini vermeyenler, vefa nedir bilmeyenler, benim gibi bedel ödemişlerin duygularımı anlayamazlar. Anlamasınlar, ama yetişmiş insanlarımızı da bu kadar kolay harcamasınlar. Sonra hepimiz insansız kalırız…
Ey bana akıl vermeye çalışanlar! Aklınızı lütfen kendiniz kullanın, zira ben tarihi analiz edip sonuç çıkarıyorum. Bu yüzden de acı çekiyorum…
Ben fakir-üz-zaman, zindanlardan hicranlardan geliyorum. Bir risale yazdım diye 14 yaşında kelepçelendim…
Kitaba dönüştürmeye çalıştığım inançlarımın/düşüncelerimin her dönemde bedelini ödedim. İmanı “suç” sayan sistemle mücadele her daim içinde oldum
Kırk yılı aşkın yazarlık hayatımda hiçbir iktidardan bugüne kadar kişisel bir talebim olmadı. Bütün çabam ülkemin gelişmesi, her türlü mikroptan arınması içindir…
Bugünlere kolay gelinmedi. Askeri vesayetten ve darbelerden kurtulmak ve demokrasiyi hakim kılmak için çabalarken, saçlarım ağardı…
Gençler! Kafa tokuşturmayı bir yana bırakın da fikir tokuşturmaya bakın. Yazılanların çoğunda “kavga” üslubu var: Oysa kavga olan yerde fikir olmaz…
“Bu hükümet gitsin” diyen dindarlara masum bir sorum var: Yerine kimi getireceksiniz?.. Soymak üzere banka, soygunu gözden kaçırtmak üzere gazete ve televizyonlar kurup bankaların içini boşaltanlara bile nazar-ı müsamaha ile bakanlara, milletin parasını hortumlayanlara fırsat veren koalisyonlarla işbirliği yapacak kadar “müsamahakâr” davrananlara ne oldu da dillerini beddua ve küfre alıştırdılar? Bazı soygunlar iyi, bazıları kötü mü yani?..
Ben diyorum ki: Hangi dönemde olursa olsun, kimler yaparsa yapsın, yetim malı yiyenin, bankaları soyanın, karapara aklayanın ve onlara koltuk çıkanların Allah belâsını versin! Bu bahane ile Türk ekonomisine, siyasete, barışa kuranların da…
Kimbilir, belki de bugünler, “hoşgörü” uzmanlarına bile hoşgörü gösterecek günlerdir!.. Cumhuriyet, Sözcü ve Doğan grubu medyasından beter yanlı yayın yapan “bizden” medya, kimlerin safına düştüğüne de bir bakmalı… Bakmalı da, “İspanya’da polis iktidar partisini bastı” haberinde saklı mesajın “Polis AK Parti’yi bassın” anlamına geldiğini düşünmeli…
“Safını belli et” diyen arkadaşlara: 200 kitabı, sayısız makalesi, sayısız konferansı, radyo-televizyon programlarıyla 40 yıldır halkın yanında olumsuzluklara karşı mücadele etmiş buruna bunu sorabilmek için, “şeddeli cahil” olmak yetmez, ayrıca bir de “sui niyet” (kötü niyet) sahibi olmak gerekir…
Bu ülkede en çok üç konu konuşulur: Siyaset, futbol ve din. Çünkü bu konular “taraf” ve “taraftar”lığa en müsait konulardır: “Uzman”lık gerektirmediği zannedilir…
Kim yolsuzluk yapmışsa, en ağır cevabı alsın; kim “operasyon”la hükümeti düşürmek istiyorsa, onun da ipliği pazara çıkarılsın…
Kendini anlatamamak ya da her anlatımının peşin hükümlüler duvarına tosladığını görmek kadar büyük bir ıstırap yoktur. Aynı zamanda bu en büyük yalnızlıktır. O zaman, yaşasın yalnızlık!.. Yanlış yolda yürüyen milyonlarla birlikte olmaktansa, doğru yolda tek başına yürümek evlâdır…
Ankara’dan bir MHP’liyi, İstanbul’dan her partili Sarıgül’ü rica-minnet aday yapan CHP, iktidar olsa, hangi kadroyla devlet yönetecek?..
Ayakkabı kutusuna para konabilir, ama kültür, vicdan, ahlâk, sevap, cennet konamaz… Fuzuli’den bir beyit: Eylesen tûtîye tâlim-i edâ-yı kelîmât/ Sözü insan olur ammâ özü insan olmaz!” (Papağana konuşmayı öğretsen/ Sözü insan olur, kendisi hayvan kalır)… Bir de İbrahim Hakkı’dan: “Hak şerleri hayreyler/ Zannetme ki gayreyler/ Ârif âni seyreyler/ Mevlâ görelim n’eyler/ N’eylerse, güzel eyler”.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.