Maneviyat soframız ac kurtlara mı emanet?
Okuduğumuz âyetleri ve hadisleri bugüne taşırsak cereyan eden hadiseleri daha kolay yorumlar, olaylardan ibret alır, dersler çıkarır, kendimize çeki-düzen veririz.
Rasûlullah Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı, kişinin mal ve makam hırsının dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.” (Tirmizi)
Bu hadisi şeriften anlaşılan odur ki; bir Müslümanın mal ve makam hırsı, onun dinini hırpalamaktadır. Peygamberimiz iki şeyi öne çıkararak Müslümanın dinine zarar verme noktasındaki tehlikeye dikkat çekmektedir: Mal ve makam.
Peygamberimizin, insanın mal ve makam hırsıyla dinine zarar vermesinden bahisle, bu zararın boyutunu iki aç kurdun bir sürüye saldırması ile misallendirmesi oldukça düşündürücüdür. Bir sürüye saldıran iki aç kurt, karınlarını doyurmak için yetecek olan bir kuzuyu kapıp gitmez. Yiyeceklerinden çoğunu telef edip o sürüyü dağıttıktan sonra birini yiyerek gider. Yani iki kurdun telef ettiği koyun sayısı yediklerinin çok çok üstünde olur. Kurdun zarar verme hırsı, yeme hırsından çok daha fazladır. Kurt bir sürüye daldığında karnını doyurma arzusunu aşar; ne kadar boğar ve öldürürse o kadar mutlu olur. Sonunda da bir kuzuyu yediği halde onlarcasını boğarak bırakır gider. Müslüman bir insanın gözünü mal ve makam hırsı bürüdükten sonra, Allah’ın haramları ve dinin menfaatini gözetmeden yol alması, kurtların bu tutumuna benzetilmektedir. Müslüman, bir kere o hale gelmemelidir. Çizgiler aşıldıktan sonra bir noktada durulması zordur. Allah’ın hududuna riayet edip, sadık kalanlar için, ne mal tehlikedir, ne de makam. Tehlike, bu iki fitneyi idrak mantığında!
Mal ve din, makam ve din bir araya geldiğinde büyük bir risk söz konusu olmaktadır. Bu riskin varlığı bir açıdan kaybetmeye, diğer açıdan da daha büyük ecir kazanmaya sebep olmaktadır. Hayatın tamamına imtihan gözüyle bakan bir Müslüman, nefsin daha çok öne çıkmak istediği ne varsa orada imtihanın ağırlaştığının farkında olmalıdır. İmtihan ağırlaştıkça, kaybetme riskini, kazanınca da büyük kazanma umudunu beraberinde getirmektedir. Dünya ve dünya nimetlerini İmam-ı Rabbani Hazretleri ‘Senin Allah’a gitmene mani ne varsa o dünyadır’ diye tarif ederek bizi muhtemel tehlikelere karşı ikaz ediyor âdeta... Allah ve Rasûlü için yapılması gerekenleri, ‘bir başka şey’ için yapanlar, ‘efdaliyet (üstünlük) hastalığı’na tutulanlar, kendisini Nuh’un gemisinde görenler, hiçbir uyarıya aldırmayanlar, kendi camiasını kusursuz görenler, âyet ve hadis de okunsa önceliği başındakilere verenler, zorlama tevillerle cüretkâr davranıp ‘hep haklı çıkma’ gayreti içinde olanlar, ‘fitne ateşi’ne odun taşıdıklarının ve dinimize aç kurtlardan daha fazla zarar verdiklerinin farkındalar mıdır?
Kâfirlerin dine saldırmaları halinde dinini savunan Müslüman, kendisi veya başka bir Müslümanın mal ve makam eksenli bir hırstan kaynaklanan zararına karşı duyarsız kalamaz. Eğer zarar gören dini ise, bu zararı bir kâfirin vermesiyle bir mü’minin vermesi arasında bizim dinimizi korumamız açısından fark göremeyiz. Nitekim âyeti celilede “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a, Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder; ayaklarınızı sabit kılıp kaydırmaz. (47 Muhammed, 7. Âyet)
Kendinize itimadınızı artırır, ordunuzu güçlendirir, devletinizi ayakta tutar, itibarınızı yüceltir. Sizi kararlı, sabırlı ve azimli hale getirir. Başınızı dik tutar. Yani eğilmezsiniz. Kula kul olmazsınız. Harcanmazsınız. Çünkü insanın değerini Allah’tan başka hiçbir kapı tam vermez. Çünkü insanın uğruna kul olabileceği ve kul olunca da bedelini hakkıyla alacağı tek kapı Allah’ın kapısıdır. Daha aşağı kapılara kul olursanız harcanmış olursunuz. Ziyan olmuş olursunuz, heba olmuş olursunuz.
Gözü kör eden hırslar, ihtiraslar mü’mini helak eder. Karunlaşma sürecine giren bir mü’minin, gitgide dinini ezmesi mümkündür. Şüphesiz böyle bir mü’min, dinini inkâr ederek onu ezmiş olmaz. O zaman zaten mü’min değildir. Dininin, mal ve makamla ilgili hükümlerini yok saymaya başladığında, mal hırsı dinine zarar veriyor demektir. Mesele, Allah’a kulluk sözü veren mü’minin, bu sözünde gevşeme anlamına gelebilecek bir meyil gösterip göstermediğidir. Her nefis, diğer insanlara karşı yüksekte bulunmayı, farklı olmayı ister. Kibir ve hasedin kaynaklanma noktası da buradadır. Allah’ın rızası olmayan bir işte yükselmeyi arzu etmek, geçici olanın peşinde olmaktır. Mü’min, fani olanı, ebedi olana tercih etmez. Yapmamız gereken, önce imanî kimliğimizde zayıflamaya sebep olan amelleri incelemek olmalıdır. Sahip olduğumuz mal ve makam, helallerin-haramların ölçüsünü değiştirir hale getiriyor, zoraki yorumlarla bizi, nefs muhasebesinden uzaklaştırıyor ise, kurtlar maneviyat soframıza üşüşmüşler demektir. Mü’min kimliğimizi oluşturan hassasiyetlerimiz kaybolunca, mal ve makam sahiplerinin o mal ve makam yüzünden dine verdiği zarar iki aç kurdun bir sürüye daldığında verdiği zarardan aşağı kalmaz. Çok malla elde edildiği zannedilen itibar, size her kapıyı açacağını düşündürtür. Halbuki, kınanan çok mal değil; mal az da olsa, onu ‘çoğaltma tutkusu’dur. Şayet bu çoğaltma tutkusuna kapılarak körleşilmeseydi, irademize sahip olup kendimizi toparlayabilirdik. Bu hususta Cüneydi Bağdadi Hazretlerinin “Fakr; hiçbir şeye sahip olmaman değil, dünyalara sahip olsan da hiçbir şeyin sana sahip olmasına izin vermemendir” sözü ne kadar hikmetlidir.
Dinimizin kasabı olup onu boğanlardan mı, dinimizin fidanına su döküp büyütenlerden mi, yoksa din fidanını budayanlardan mıyız?
Dinimizi ‘kurtlar sofrası’ndan koruyor muyuz, aç kurtları ‘maneviyat soframız’a davet mi ediyoruz? İşte bütün mesele!
Efendimiz’in Hayatından
Osman bin Maz’ûn
vefatında yaşananlar
Eshab-ı Kiramın büyüklerinden Osman bin Maz’ûn (ra), vefât etmişti. Evin kadını, “Ey Osman, şehâdet ederim ki şu anda Allah Teâlâ sana ikrâm etmektedir” dedi. Rasûlullah (sav) müdâhale ederek, “Allah’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın, “Bilmiyorum vallahi!” dedi. Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Bakın, Osman vefât etmiştir. Ben şahsen onun için Allah’tan hayır ümîd etmekteyim. Fakat ben Peygamber olduğum hâlde, bana ve size ne yapılacağını (yâni başımızdan ne gibi hâller geçeceğini) bilmiyorum.” Evin hanımı Ümmü’l-Alâ der ki: “Vallahi, bu hadiseden sonra hiç kimse hakkında bir şey söylemedim, (sadece Rabbimden hayır ümîd ettim).” (Buhârî)
Dikkat Dikkat
Celaleddini
Rumi’den ikazlar
“Ne kadar zengin olursan ol, ancak yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan, alabileceği kadar su alır, gerisi kalır.”
“Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”
“Dünyâ nedir? Dünyâ, Hak’tan gâfil olmaktır.”
“(İmtihan mekânı olan) dünyâ, (süflî arzuların) bir mıknatısı gibidir, bütün samanları çeker; ancak özlü buğday (yâni iç âlemi sır ve hikmetlerle dolu ârif bir mü’min), onun çekişinden kurtulur.”
“Nefsin tuzağı, dünyâ malıdır; dünyâ malı kimini sarhoş eder, aldatır. Dünyâya gönül verenlerin kalp gözü, bu yüzden kördür. Çünkü onlar balçıktaki acı ve tuzlu suyu içerler. (Rûhânî âlemin saâdetini tatmadıkları için sefâletlerini saâdet zannederler.)”
“Açgözlülük ve dünyâ nimetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar.” Ansızın gelen
şerden Sana
sığınırım
Allah’ım! Katı kalplilikten, gafillikten, zillet ve meskenetten Sana sığınırım. Allah’ım! Senden, ansızın gelen hayrı isterim, ansızın gelen şerden de Sana sığınırım. Allah’ım! Kötü kazadan, bedbahtlıktan, düşmanın gülmesinden ve ağır beladan Sana sığınırım. Cimrilikten, korkaklıktan ve bunamaktan Sana sığınırım Ya Rabbi! (Amin!) Vahyin Dilinden
“Allah’ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyâmet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
3 Ali İmran, 180. Âyet Allah
Rasûlü’nden
“-Yâ Rasûlullah! Bana, yaptığım zaman hem Allah’ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v): “-Dünya ve dünyalıklara rağbet etme, Allah seni sevsin; halkın elinde olana göz dikme, insanlar seni sevsin” buyurdu.
İbn-i Mâce
Günün Sözü
“İmana dair hakikatlerden tek birinin ortaya çıkmasını binlerce zevk, vecd ve keramete tercih ederim.”
İmam Rabbani
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.