Ergenekon = Jakoben Laikçilik = Resmî İdeoloji
Adına Ergenekonculuk, yahut jakoben laikçilik veya resmî ideoloji (...izm) denilsin, bu zihniyetin ve hareketin değişmez prensipleri bulunmaktadır.
Birincisi: Dogmatiktir. Onların kutsal dogmaları vardır. Bunlar tartışılamaz. Bunlara karşı gelinemez. Bunlar mutlak değerlerdir. Herkes bunları kabul etmeye mecburdur. Bunların doğruluğu hakkında ilmî, aklî, mantıkî gerekçeler istenemez. Bütün olarak din gibi kabul edilmelidir.
İkincisi: Bu dogmalara karşı çıkanlar, muhalefet edenler, bunları tartışanlar cinayet işlemiş sayılırlar ve ağır ceza mahkemelerinde muhakeme edilerek hapse atılırlar.
üçüncüsü: Onların konvansiyonel/resmî yalanları vardır. Bunlar mutlak doğrular olarak kabul edilir ve bunları tartışanlara gerici, yobaz, çağdışı damgası vurulur.
Dördüncüsü: Dogmatik zihniyet ve hareket bir reaksiyondur, yani gericidir. Bizzat bir aksiyon değildir; İslâm’a, millî kimliğe, millî kültüre karşı olmaktır.
Beşincisi: Onlar kesinlikle demokrat değildir. çünkü temel felsefeleri, ideolojileri, dar dünya görüşleri faşist ilkeler ve sloganlar üzerine kuruludur.
Altıncısı: Onlar gerçek Cumhuriyet taraftarı değildir. Gerçek Cumhuriyetin temel prensibi fazilet/erdemdir. Onlarda bu yoktur.
Yedincisi: Onlar evrensel insan haklarını ve hürriyetlerini kabul etmezler. Müslüman halk çoğunluğunu, Cumhuriyet için bir tehdit ve tehlike olarak görürler.
Sekizincisi: Onlar eşitlik ilkesini kabul etmezler. Göstermelik bir eşitlik vardır ama resmî ideoloji taraftarları “daha eşittir”.
Dokuzuncusu: Onlar bağımsız ve tarafsız bir yargı istemezler. Bağımsız olsun, fakat aynı zamanda taraflı olsun derler. Yargı, resmî ideolojiden yana olacaktır ve buna muhalefet edenlerin sesini kesecek, başını ezecektir.
Onuncusu: Onlar düşünce, tenkit, görüş beyan etme hürriyetini tanımazlar. öyle bir şey ideolojilerinin sonu olur.
On birincisi: Onlar sosyal adalet taraftarı değildir. ülke gelirinin yüzde 60’ını küçük bir egemenlik azınlık paylaşır, geriye kalan da yüzde 95 çoğunluğun ihtiyacını karşılamaz. Müslümanların büyük ticaret yapmalarını, büyük sanayi müesseseleri kurmalarını, iktisat ve finans sektöründe güçlenmelerini istemezler; bu gibi teşebbüsleri “Yeşil sermaye” olarak vasıflandırır ve boğmaya çalışırlar.
On ikincisi: Onlar kendileri ve ideolojileri için büyük bir tehdit, tehlike ve düşman olarak gördükleri Müslüman çoğunluğun eğitimli, bilgili, kültürlü, ahlaklı, başarılı, becerikli olmasını istemezler. çoğunluğu cehalet ile terbiye ederler.
On üçüncüsü: Onlar kesinlikle gerçek ve demokratik laiklik taraftarı değildir. Sistemleri “Devlet dini” sistemidir. Dinî faaliyetleri, hattâ ibadetleri bile kontrolleri altında tutarlar, din hürriyetini keyfî şekilde kısıtlarlar, dini ve dindarları ehlîleştirmek isterler.
On dördüncüsü: Türkiye’yi çok yüksek, çok medenî bir ülke haline getirdiklerini iddia ederler ama niçin Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Norveç, Finlandiya gibi üstün zengin ve güçlü kılamadıkları sorusunun cevabını veremezler.
(Bendeniz bu yazıyı 28 Şubat günlerinde yazabilir miydim?..)
Ergenekon Madalyonu’nun Arka Yüzü
Ergenekon Meselesi sadece siyasî, darbeyle ilgili bir mesele değildir, İşin kokuşma yönü de vardır.
1. Silâh, cephane ve savaş malzemesi kaçakçılığı... Bundan elde edilen milyarlarca dolar.
2. Uyuşturucu trafiği ve kaçakçılığı... Yine bundan elde edilen milyarlarca dolar.
3. Akaryakıt, koyun kaçakçılığı...
4. Bir sürü yolsuzluk, bulaşık...
Yolsuzluklar ve kokuşma sadece Ergenekonculara mahsus değildir, geneldir.
İnşaallah kapalı kapıların ardında birtakım çok gizli görüşmeler yapılmaz, uzlaşmalara varılmaz...
Ergenekonculara isnat edilen suçlar, mahkeme tarafından, ispat edici delillere, şahadetlere dayanılarak mahkûm edilse bile Türkiye’nin müzmin kokuşması giderilmiş olmayacaktır.
Türkiye’deki genel ve yoğun kokuşma, Birleşmiş Milletlerin her yıl yayınladığı temizlik ve şeffaflık raporlarıyla önümüzdedir.
Her kesim, her sektör, her grup bu kokuşma ve pislikten payını almıştır.
Siyasal İslâm, İslâmcılık hareketi maalesef temiz kalmamıştır.
Kokuşmayı, pislikleri, kara para birikimini, yolsuzlukları önlemek için şunlar lazımdır:
1. Bu konuda halkın bilgilendirilmesi.
2. Bunları önlemek için kesin niyet olması.
3. Bu niyetin aksiyona dönüştürülmesi.
Bu konuda medyaya çok büyük vazifeler düşüyor. Acaba medyamız bu vazifeleri yerine getiriyor mu?
Siyasetin de kokuşmayı önlemek, Türkiye’yi temiz ve şeffaf bir ülke haline getirmek için aksiyona geçmesi gerekir. Acaba bizim siyasetimizde böyle bir irade ve aksiyon mevcut mudur?
Ergenekoncular tesirsiz hale getirilecek, “ötekiler” malı götürmeye devam edecektir. Böyle bir çözüm Türkiye’yi selamet sahiline çıkarmaz.
Yakın tarihimizde, yekûn olarak trilyonlarca dolarlık bir soygun yapılmıştır.
Kasıtlı olarak oluşturulan yüksek ve müzmin enflasyonla Türkiye soyulmuştur. Enflasyon sadece iktisat ve fînans hayatımızı çökertmemiş, bütün siyasî ve sosyal kurumları çürütmüştür.
Bankacılık, faiz alavere ve dalavereleriyle Türkiye feci şekilde soyulmuştur.
Hiçbir ticari, sınaî faaliyette bulunmayan, herhangi bir hizmet dalında çalışmayan birtakım türediler doların milyarıyla zengin olmuşlardır.
Türkiyemiz kara ve kirli paralar, kara servetler ülkesi haline gelmiştir.
IMF katakullileriyle birkaç düzine şirket ihya olurken, on milyonlarca halkın refahı ve saadeti imha edilmiştir.
Türkiye halkının büyük çoğunluğu kokuşma, ahlâksızlık, karaktersizlik, büyük hırsızlık ile mücadele konusunda kesin niyete, güçlü bir iradeye, demir gibi bir azme sahip olmazsa geleceğimiz karanlıktır.