Sevmek bedel ister, emek ister
“Sevmek” sözcüğüne öyle bir hürmetim var ki, lakin kullanıla kullanıla, yalama olduğu için artık kim; “sevmek ve sevilmekten” söz etse, o insanlara şüpheyle bakar oldum.
Sevgi, yüce bir duygudur. Dünyevi ve uhrevi manada büyük bir vazife yükler insana. Her fırsatta ve her yerde asla rast gele kullanılmamalıdır.
Bu yüce duyguyu anlamak ve idrak edebilmek, her babayiğidin ve her kadınyiğidin harcı değildir. Sevmeyi ve sevilmeyi birtakım duyguların harcı olarak kullanıp, günü birlik arzuların tatmini adına çıkarlara dayalı evler/yuvalar kurulmamalıdır.
Sevmek bahsinden söz ederken, akla ilk gelen aşktan falan söz etmiyorum, gerçi ona da sıra gelecek ama sevme ve sevilme duygusu, insanın ömrü hayatındaki en önemli ve tek sermayesidir. Bu sermaye olmadan kişilerin “yaşadım” deme hakları yoktur.
Bir insanın sevmeden söz edebilmesi ve sevgi hamurunun içinde yoğrulabilmesi için, öncelikle inandığı birtakım dini değerleri olması gerekir. çünkü sevgi, bir değer yargısıdır ve bütün değerlerin sultanıdır, padişahıdır, efendisidir.
Hıristiyan olsun, Musevi olsun, Müslüman olsun, bir insan, hangi inanca kendisini daha yakın hissediyor ve kendisini o inançta buluyorsa, sevgiyle yaşayabilmesi ve sevilebilmesi için, öncelikle inanç değerlerini sevmesi gerekir.
Eğer inanç değerlerini sevmiyor ve o değerlerin gereklerini yerine getiremiyorsa, sevgiden ve sevilmeden söz edemez. Sevmek ya da sevilmek, sadece nefsi arzuların yerine getirilebilmesi için kullanılan bir araç olmaktan öte gitmez.
Günümüzde sevgi bizden kaçmış, bilinmeyen bir Kaf Dağı’nın ardına saklanmış. Gerçek sevenlerin kendisini bulacağı günü bekliyor. Günümüz sevgileri, kişisel menfaatlerin kapısını açmak için kullanılan anahtar rolünü oynamakta.
Günü birlik aşklardan doğan sevgi ihanetlerini bir tarafa bırakalım. Otobüs durağında, komşu balkonlarda, tramvayda, pastanelerde, lokantalarda, iş yerlerinde, caddelerde, internette, gazetelerde, televizyonlarda, sokaklarda rastlanılan ve ilk görüşte aşık olunan, adına da “Seni seviyorum” takısı getirilen sevgiler sevgi değil, sevgiye ihanetin ta kendisidir.
Evliliklerde ya da evlilik öncesi ilişkilerdeki sevgi anlayışı, beni çok şaşırtan bir durumdur. Her sevgi evlilik doğurmadığı gibi, her evlilik de sevgi doğurmaz. Sevebilmek ve sevilebilmek için iki husus çok önemlidir.
Birincisi ruh uyumu, ikincisi ten uyumudur. Ten uyumu var da ruh uyumu yoksa birlikteliğin temelini sevgi değil, zorunlu katlanma sağlar. Ruh uyumu var da ten uyumu yoksa yine evliliğin temelini zorunlu katlanma sağlar.
“Zorla güzellik olmaz” sözü, sevginin zorla olmayacağının en önemli işaretidir. Zorlama sevgi maraz getirir, kötülük getirir, huzursuzluk getirir, çatışma getirir, kavga getirir. Eğer, evliliklerde birinden biri eksikse, o evlilik, evlilik değil, şirket halini almış demektir.
Her ikisi de yoksa zaten onları adliye koridorları bekliyor demektir. Kendileri ve diğer sevdikleri adına birbirlerine maddi ve manevi yükler yüklemeden; “Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna” diyebilmelidirler.
Peki, ruh uyumu var ama ten uyumu yok, ne yapılmalıdır? Hah işte burada devreye “sevginin emek istemesi, fedakarlık istemesi ve bedel istemesi” girer. Taraflar karşılıklı fedakarlıklarda bulunarak “zorla katlanmayı”, “makul katlanma” noktasına getirebilmelidirler.
Ten uyumu var ama ruh uyumu yoksa yine aynı yol geçerlidir. Uyuşamadıkları noktaları bilerek ve birbirlerini anlayarak, bir çatı altında yaşamak istediklerinden eminlerse, yine aynı yolu deneyerek, fedakarlık, emek ve bedel ödemeye razı olmalıdırlar.
Bu gerçekler ışığında taraflar daha iyi anlaşacak ve sevginin öyle manavdan üzüm almak olmadığını, sevginin çok yüce bir duygu olduğunu, her şeyin dört dörtlük olmayacağını, terazinin dengede tartabilmesi için tarafların duygu ve düşüncelerinden taviz vermesi gerektiğini bileceklerdir. İtirazı olanlar sevgiyi değil, nefreti benimsiyorlar demektir.
Sevgi, her türlü güçlüğü aşan ve aşılmayan dengeleri alt üst eden büyük bir enerjidir. Yeter ki sevgi; fedakarlık, emek ve bedelle donatılabilsin. O zaman sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğu anlaşılacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.