Beş gün sizlerden ayrı kalacağım
üst katta gözü doymaz katırlar tepişiyor
Alt katta kiler bomboş, mutfakta su pişiyor
Korkarım hiçbir zaman bitmeyecek bu kavga
Patronlar emrettikçe uşaklar çekişiyor
Sayın ki, emrivakiye muhatap oldum, hayır diyemedim..
Sayın ki, dost gönlü kırmaya yanaşmadım..
Sayın ki üç/beş gün yeşillikler arasında başımı dinlendireceğim..
Ve sayın ki yoruldum, kaçıyorum..
Siz bu yazıyı okuduğunuz gün ben Ankara’dan çok uzaklarda olacağım..
Gideceğim yer şehir içi olmayacak.. Yazı yazmaya fırsat bulamayacağım gibi, yazsam, gönderme imkanım da olmayacaktır..
Halbuki Türkiye malzeme deposu..
Nereye el atsanız, yazacak bir yığın hadise geçer elinize..
Amma söz vermişim bir kere..
Bu yazıyı Cuma günü yatsıdan sonra yazıyorum..
Kısmetse saat 00.05’te yola çıkacağız..
Nereye olduğunu saklı tutacağım.. çünkü Türkiye içinde her yerin bir özelliği, bir güzelliği olduğunu biliyorum..
Hele de dağların..
çocukken sıkıldığımda dağlara çıkar, ferahlardım.. Büyüdüm, dağlarla ülfetim, sohbetim arttı.
Hep aklımdan /dağlar beni çağırıyor/ geçerdi..
Gitmesen gönülleri kalacak zannederdim.. Halbuki kaç yıl oldu, ne dağlar beni çağırıyor, ne de ben dağlara gidebiliyorum..
üç gün mü olur, beş gün mü bilemiyorum, gidip temiz dağ havası çekeceğim Ankara’nın paslandırdığı ciğerime..
Ni diyordu şair:
Ergenekon yurdun adı/Börteçine kurdun adı
Maalesef yurdu da, kurdu da pisliğe batırmışlar.. Seyretmekten ileri gelen sıkıntıya bir süre olsun ara vermek, iksir gibi gelecek ruhuma..
Sığmazken sandıklara dokuz ve on pisliği
Yağmur gibi yağıyor Ergenekon pisliği
Ben dönmeden savcılar bulsun en son pisliği..
Uzattım galiba.. Aslında “Allah’a ısmarladık” demek yeterdi.. Ben muhabbet olsun diye izninizi alıyorum, kısa bir süre..
Allah’a ısmarladık sizleri..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.