Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Bilgilerimiz de, dünya görüşümüze göre şekillenir..

Bilgilerimiz de, dünya görüşümüze göre şekillenir..

*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha selâmla..
- İbrahim Sediyanî (haksoz.net’te, Gürcistan’la ilgili yazı üzerine) yazıyor: Osetler için ‘yarıdan fazlası Müslüman olan küçücük Oset halkı’ demişsin. Osetya nüfusunun büyük çoğunluğu Hıristiyan'dır. (Ve sonra uzuuun ansiklopedik bilgiler..)
*SEç: Verdiğiniz ansiklopedik bilgilerin doğru olmaması ihtimalini de düşünmenizi tavsiye ederim. Onları sunanlar da insandır.. Onların verdiği bilgiler de dünya görüşlerinde şekillenir. Kafkasya'nın o bölgesinden olan nice Müslümanlar, Osetlerin yüzde 80'inin Müslüman olduğundan söz ediyor.. Ben yine de ihtiyatlı bir dil kullanmayı tercih ettim. Abhazların da, 150 yıl öncelere kadar büyük çapta Müslüman iken, Osmanlı'ya sığınmayı gerektiren büyük çatışmadan sonra, geride kalanların eridikleri, 60'lara gerilediği belirtiliyor.. (Tıpkı bugün Arnavutluk'daki durum gibi..) Bir asra varan komünist/ materyalist / ateist / laik yönetimlerin o bölgedeki küçük kavmî toplulukları daha bir zayıflattığı açıktır. Ayrıca, rüşd yaşı altındaki bütün çocuklar da, anne-babaları her ne olursa olsun, İslâm fıtratı üzerindedir. Yani, ‘Osetlerin yarıdan fazlası Müslüman..’ ifadesi, her durumda, yine yanlış değildir diye düşünebilirsiniz.
- Erdoğan Yarmataş Yozgat’tan yazıyor: ‘Ben Kafkas kökenliyim. Osset ve Abhazların tamamı Müslüman'dı, komünist dönemdeki dinsizleştirme çabaları sırasında eridiler..’
- F. Zehra (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Kafkaslar ile son yazılarınızdan birinde, Amerika ve Rusya için, geçmişte yapıldığını söylediğiniz ‘hayvana en yakın insan ve insana en yakın hayvan..’ şeklindeki bir niteleme, galiba, ‘sözün bittiği yer’ değerinde.. (…) Rusya’nın Müslüman halkların hâmisi olamayacağını siz de cümle aralarında vurguluyorsunuz. (…) Rusya, Kafkaslar’daki sorun çözme yöntem ve gücünü sergiledi. Bu durum, Ermenistan’ı cesaretlendirip, Azerbaycan’ı kapana kıstırabilir. Hepsi kendi oyununu oynuyor.’
- Muhammed Mus’ab, (haksoz.net’te) yazıyor: Rasûlullah (s.a.v), ‘Bizans ve Sasanî’ karşısında nasıl bir tavır takınmıştı? Yani, illâ da Rusya veya Amerika yanında olmak gerekmiyor..
*SEç: Rûm Sûresi’ndeki ‘Bizans-Sasanî’ ayırımına da dikkat...
- Has Bayburtlu@.....’ yazıyor: ‘Rus müdahalesi, Osetleri sevdiğinden midir, panislavizm politikası yüzünden midir? Bu arada, Müslümanların yakınlaşmasına göz yumarlar mı?’
*SEç: Ne Rusya Osetleri, ne de Amerika gürcüleri sever.. Onlar kendi stratejik menfaatlerini düşünürler.. Hiçbir büyük güç, küçük müttefikleri için kendini ateşe atmaz..
Müslümanların toparlanmasına gelince.. Her toplumun gücü arttığında, idealleri de genişler..
Bakınız, Türkiye ve İran kendilerini biraz toplayınca, yeni siyasetler üretmeye yöneliyorlar.. Tayyip Erdoğan, bir ‘Kafkas İttifakı’ oluşturulmasından söz edebiliyor.. Ama, Amerika + İsrail, Rusya, AB vs. Müslüman halkların ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmasını istemezler.
- Reis Bey, (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Abdüllatif Şener’in latîf olmayan değerlendirmeleri’ şeklindeki yorumunuza katılıyorum.. Gerçekten de, hiç yakışmamış..
- Tâhire öncü yazıyor: “Mahmûd Derviş’in vefatı üzerine arab etnisitesine vurgu yaptığı şiirine yer verdiniz.. Onun, arab yerine ‘Müslüman’ vurgulaması yapmasını isterdim..”
*SEç: İdeallerle realiteler farklı olabiliyor. Filistin Mes’elesi’nin özü, işgal ve gasba mâruz kalan Müslümanlarla; haydutluk yapan siyonistler arası savaştır, ‘Arab-İsrail savaşı’ değil!
- İsmail İnce (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Filistin Mes’elesi’ndeki duyarlılığınız kadar, keşke Doğu Türkistan'dan da bahsetseniz, hoş olmaz mı?’
*SEç: Zulme uğrayan, mazlum olan her insanın / toplumun yanında olmalıyız. Türk olanlarla ise.. Ortak dille dert ortaklığı elbette daha kolay. Yeri geldiğinde o da yapılmaktadır.
- Saliha Yalım İstanbul’dan yazıyor: Nevzat Yalçıntaş, geçen hafta, ‘M. Kemal, Suudîleri tehdid etmeseydi, Vehhabîler Hz. Peygamber’in kabrini de tahrib edecekti..’ diye bir iddia ortaya attı.. Ama, bunun belgeleri yok edilmiş.. Medyaya öyle yansıdı.. Bu konuda..
*SEç: Allah selâmet versin, Nevzat Hoca bunları nereden çıkardıysa, bir iddia olarak ortaya attı, belgesi filan yok.. Onun bazı liderleri övme çabası öteden beri vardır.. Ecevit de son yıllarında, M. Kemal’in, İsmet İnönü’ye Musul’u almasını vasiyet ettiğini’, İsmet Paşa’dan duyduğunu söylemişti de, hemen her tarihçi gülmüştü.. Bu da öyle olmalı.. Hür tartışması yapılamayan, sadece övülmesi serbest olan bir kişi hakkında konuşmak tehlikeli olsa gerek..
- Ayşe Yıldırımoğlu Kütahya’dan yazıyor: “Elmalılı Hamdi Efendi’nin Sultan Abdulhamid’in azlinde o kadar faal olduğunu bilmiyordum. 12 Ağustos günü TRT İNT’te, Abdulhamid’in saltanattan ‘hal (azl) fetvası’nı ‘şeyhulislâm’ yazmaktan kaçınınca, onun yazdığı söylendi. Ayrıca, İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa çağrıcı da, onun ‘İttihad-Terakkî’ye üye olduğunu söyledi, şaşırdım.. Tabiî, o programda, daha başka Prof.'lar da, “Demek ki, M. Kemal, sağlıklı düşünen bir ‘din âlimi’ olursa, onun kadrini bilmiştir..” (?!) dediler.. Yani, ölçü, o! Ve, zulme uğrayan niceleri de, demek ki, o zulümleri hakketmişler imiş!??!’
- Orhan Karakaş Antalya’dan yazıyor: ‘10 Ağustos tarihli yazınızda, M. âkif, S. Nursî ve Elmalılı Hamdi Efendi’lerin, Abdulhamid’e karşı olmaktan dolayı pişmanlıklarını, en azından Rızâ Tevfik gibi açıkça dile getiren bir beyanlarını bilmediğinizi yazıp, ‘bilen varsa, haber ve teselli veriniz..’ demiştiniz. Ali Ulvi Kurucu'nun ‘Hâtıralar'ında (2.Cilt, Sf:154) âkif’in ‘Bitkinim yahu! Halim kalmadı.. Biz, memleket bu hale gelmesin diye, on beş sene koştuk, çalıştık, yazdık.. Olan oldu. Şimdi elden ne gelir?’ dediği belirtiliyor..
- Faruk Arslan yazıyor: ‘önce, geçen hafta Konuralp Can isimli okuyucunun mesajına niçin cevabını vermediniz, anlayamadım.. Abdulhamid’in ‘kardeş kanı döktürmem’ sözü için o zamanın şartlarına da bakmak gerekir.. İstanbul'a yürüyen ‘Hareket Ordusu’nun kumandanı, ‘Türk’tür. Karşı koysaydı, kardeş kanı akacaktı yani! Yine de tartışmaya açık bir konu..
M. âkif, S. Nursî ve Elmalılı’ya gelince.. Bu hususta, aktarılmış beyanlar vardır, çeşitli eserlerde.. M. Armağan’ın ‘II. Abdulhamid’de Yanılanlar’, N. Şahiner’in ‘Son Şahidler B. Said Nursî’yi Anlatıyor’, Vehbi Vakkasoğlu’nun ‘Başkasının Günahına Ağlayan Adam’, A. Badıllı’nın ‘Tarihçe-i Hayat’ ve ‘Kültür ve Sanat’ dergisinin 2. sayında aktarılan sözler, vs..
*SEç: Teşekkürler.. Ama, bu gibi ilim ve kalem adamlarının fikirleri, direkt kendi beyan ve yazılarına dayandırılmazsa, sağlıklı olmaz. Bu, ‘o aktarmalar geçersiz’ mânâsında değildir.
- Muradî (haksöz.net’te) yazıyor: ‘Abdulhamid ölçü mü? Bu tartışmalar neden fikrî temeller üzerinden değil de, kişiler üzerinden yürütülüyor? İçimizdeki saltanatçı anlayışı aşmalıyız.
Hamdi Yazır ve M. âkif gibi isimlerin Abdulhamid'e karşı oluş noktaları üzerinde durulmalı.. Abdulhamid'in İslâmcılık anlayışı, devletin bekası hedefi içindi. (…) O da, ‘batılılaşma’dan yanaydı. Ama onunkisi, M. Kemal'in batıcılığı yanında, T. özal batıcılığı gibi idi..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi