Cemal Nar

Cemal Nar

Hedefte Hem Hükümet Hem de Cemaat Var

Hedefte Hem Hükümet Hem de Cemaat Var

Dünyanın dizaynı ile kendilerini görevli gören güçler, karşılarında kendilerini tehlikeye atacak güçler görmek istemezler, nitekim istemiyorlar.

Bu açıdan bakıldığında İslam coğrafyasında bazı güçler çok tehlikelidir kendileri için. Çünkü bunlar, oyunu tehlikeli oynuyorlar. Bunlar da merkez olarak bu ülkede yaşıyorlar. İslam devlet ve medeniyeti burada düşmüştü, buradan ayağa kaldırmak istiyorlar. Allah bilir ya, sıraları da gelmiştir. Dünya şartlarını Allah Teâlâ hazırlayarak nöbeti onlara teslim edebilir.

O yüzden daha baştan söyleyeyim, dünyayı yöneten karanlık güçler, ihtimaldir ki öne çıkardıkları iki hareketin de aşırı büyümesinden ürkmüşler, şimdi onları belli bir seviyede budamak, güçlerini kırmak istiyorlar. Hatta bir taşla iki üç beş kuş vurmak için, ellerini bile sürmeden, aslında iki kardeş gücü, af buyurun ibret olsun diye onların ağzıyla söylüyorum: “it ite” diyerek kırdırmaya çalışıyorlar. Bu iki gücün başındaki Erdoğan ve Gülen bunu görmeyecek de kim görecek? Öyleyse bu kavgadan daha saçma ne olabilir?

Karşımızdaki güç elbette ciddiye alınacak bir güçtür. Daha tehlikeli gibi görülen ülkeleri çok rahat manipülasyonlarla temizlediklerini zannediyorlar. Vurdular, ama kardeşlerimiz daha ölmedi. İş bitmiş değildir elbette. Belki de bitirdik zannettiklerinin eliyle de bitebilirler. Gaybı Allah Teâlâ bilir, ama biz buna sevinir, dua ederiz. İşte Afganistan ve Taliban mesela öyledir. Sünni dünyayı basit mezhepçilik oyunları ile üzmeseydi, küstürmeseydi, umut kestirmeseydi, belki İran öyle idi. Ama kıymetini bilmedi. Ama Allah Teâlâ’dan orası için de umut kesmeden dua edelim.

Her ne ise, yazıyı dağıtmayalım şimdi. İslam dünyası şimdi bilinçlenme dönemindedir. Eğitim ve öğretim yanında, bilgi ve teknik yanında, İslamî diriliş bilinci de gelişiyor için için. “Yeniden İslam’a” sloganları bütün İslam Dünyasında heyecan oluşturuyor. Bunun alt yapısını döşeyen velilere, âlimlere, düşünürlere, siyasilere selam olsun, rahmet olsun. Bediüzzaman Said Nursi’ye, M. Es’ad Erbili’ye, Çarşambalı Ali Haydar’a, Ramazanoğlu Mahmud Sami’ye, Mehmet Zahid Kotku’ya, M. Akif Ersoy’a Necip Fazıl Kısakürek’e, Necmeddin Erbakan’a, Hasan el- Benna’ya, Seyyid ve Muhammed Kutup’lara, Said Havva’ya, Mevdudî’ye, Ebu’l Hasan Ali en- Nedvî’ye, M. Hamidullah’a, Tahir b. Âşur’a, Malik b. Nebî’ye ve daha adını sayamadığımız binlerce veliye, mürşide, âlime, müderrise, mücahide, şühedaya, salihine selam ve rahmetler olsun.

Bunlar “İslam” diye, “ümmet” diye yazarak ve haykırarak bu dünyadan gittiler. Hiç birisinin emeği zayi değildir. Yerinde değerlidir. Evet, taş yerinde ağırdır. Arkasında üç kişi bırakarak da gitseler, hizmet ederek, dua ederek gittiler. Allah Teâlâ onlardan ebediyen razı olsun.

Şimdi onların miras bıraktıkları eserler üzerinde oturanlar, lütfen kendilerinden çok, o üstadlarını düşünsünler. Yarın onlar gibi öleceklerini düşünsünler.

Buradan, uzlette oturduğum münzevi köşemden avazım çıktığı kadar haykırıyorum;

Ey Müslümanlara şimdi önderlik edenler, lütfen Suriye’yi Unutmayınız. Irak’ı unutmayınız. Afganistan’ı, Pakistan’ı, Mısır’ı unutmayınız. Kâfirlerin bombaları ile İslam Beldeleri yerle bir ediliyor, parası da Müslümanlardan alınıyor, sonuçta bizi öldüren silahın parası da bizim kesemizden çıkıyor.

Şimdi bu ülke Türkiye’de, Allah Teâlâ’nın lütuf ve keremi ile Müslümanlar kendi kıvamlarının üstünde, hak ettiklerinin ötesinde bir nimet yaşıyorlar.

Ama asla unutmayın ki daha laik sistem öyle duruyor, Batı medeniyeti hala içimizde kurumları ve yasaları ile yaşıyor, evlatlarımız pozitivist eğitimin çarklarında imanlarını kaybediyorlar, insanımız laik ve seküler ideolojilerle kâfirleştiriliyorlar. Yani daha alacağımız çok mesafeler, aşacağımız çok engeller, nazlı yârimizle aramızda daha çok dağlar var.

Size Maraş’tan ağlayarak yazıyorum. Tıpkı dermanının bittiği yerde “Han Duvarlarına”

Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış harem diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben.

 

diyerek kahrını yazan hemşerim gibi haykırıyorum:

Ey Fethullah Gülen Hoca Efendi, Ey Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan!

Bizi bu han duvarlarında kahrımızdan öldürmeyiniz.

 

Ey bin bir emeğin bir araya gelerek boynuna mukaddes emanet mesuliyetini yükledikleri zevat, görmüyor musunuz, düşman ikinizi birden yemek istiyor. Böylece en zor ülke olan Türkiye’yi de küçük ve etkisiz, sıradan bir Arap Emirliğine benzetmek istiyor. İşte şairin dediği gibi bizi “yabanın hayduduna” teslim etmeyin:


Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!

 

Ey aklı başında olanlar, dün PKK ile barış yaptığımızdan ders alalım demiştim. Bugün daha acını söyleyeyim:

Şimdi Suriye’de barış olsa ne yazar. “Ba’de Harabi’l Basra”. O fotoğrafları gördünüz değil mi? Ve hergün ekranlarda seyrediyorsunuz: Her yer yakıldı yıkıldı. Barış olsa bile harap olan ülkeyi yeniden yapmak için enkazı yıkıp kaldırmak gerek. Bu ne büyük bir musibet Allah’ım!

Ey “savaş naraları” atanlar, ne yani, biz de mi böyle olalım diyorsunuz? Bu beladan da mı ders almayacaksınız? Akıllı adam başkasının musibetinden ders alabilen adamdır. Yoksa siz de arkanızdan gelenlere acı bir ders mi olmak istiyorsunuz?

Ey Hoca Efendi, sen hizmetini yeniden kendi alanına çek, işin olmayan işlere karışma! Ey hükümet, hem yolsuzlukların üstüne git, hem de devlet içinde devlet olan cunta eşkıyasının!

Ey millet, siz de bir sözü faydalı olacaksa konuşun, yoksa “susma orucuna” başlayın lütfen!

Şöyle bir sakin olalım yahu, aklımız başımıza gelsin bir!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi