İbrahim Bektaş

İbrahim Bektaş

Türkiye yönünü Suriye’ye çevirmeli

Türkiye yönünü Suriye’ye çevirmeli

Suriye konusunda Cenevre’de toplanan uluslararası toplum Türkiye gibi birkaç istisna dışında tiyatro sahnesindeki bilinen rollerini oynamaktan öteye gidemedi ya da gitmedi.
10 Şubat’ta sahnelenecek ikinci perdeden de en iyi tahminle insani yardım ve geçici bir ateşkes dışında ilerleme beklenmiyor.

Bu ümitsizliğin nedeni, Suriye’deki karışık durum kadar, katılımcıların sorunu çözmedeki samimiyetsizliğidir.

Suriye şu an itibari ile yamalı bohçaya döndürülmüştür.

El Kaide, Kürtler, Şiiler, Rafıziler ve Sünni gruplar farklı etki alanları oluşturtmuş durumdadır.

Türkiye diğer Arap baharı yaşayan ülkelerde olduğu gibi Suriye’de de iç savaşın başladığından beri, politikasını “insan onuru” üzerine oturttu. Bu çok doğru idi. Ancak, son gelişmelerle gelinen noktadan bir adım daha ileri gidilmesi kaçınılmaz hale geldi.

El Kaide bağlantılı gruplarca yerlerinden sökülen ve bir soykırımla karşı karşıya kalmışken, TSK’nın yerinde müdahalesi ile son anda kurtarılan Türkmenler, Türkiye’ye göç etmeye başladı.

Bu durum Türkiye’nin Suriye politikasını hiç şüphesiz önemli derecede etkileyecektir.

Türkmenlere yönelik tehdit ve şiddetin dozu arttığı takdirde, Türkiye, Suriye’de sıcak temasa mecbur kalabilir.

Bunda korkulacak bir durum yoktur. Yapılacak olan endişelenmek değil, doğru adımları zamanında atmaktır.

Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Halep ile Kerkük, iki farklı ülkede iki kardeş şehirdir.

Osmanlı Devleti’nin yerine Misak-ı Milli sınırları içerisinde kurulan Genç Türkiye, bu iki şehri ne yazık ki Lozan’da biraz “acemice” kaybetmiştir.

Tarih, Türkiye’nin ve Hükümetin önüne yeni fırsatlar koymaya başladı.

Irak’ta Türkmenlere oynanan oyunlar neticesi, Kerkük bir Türkmen şehri olmaktan çıkarılarak, Kürtlerin kontrolüne geçti. Türkmenler ise Telafer ve birkaç küçük kente sığınmış durumdalar.

Bu defa aynı kötü sonuçla, Suriye’deki Türkmenler karşı karşıya kalabilirler. 

Irak’tan farklı olarak, Suriye’de henüz Batılı müttefikler sahne almadılar. 

Bunun nedenleri ayrıca tartışılabilir.

Yani Türkiye’nin eli, Suriye’de Irak’takinden daha güçlüdür.

Türkiye’yi Suriye’de bir takım ataklara iten diğer bir nedende 900 km uzunluğunda delik deşik olmuş bir sınırının bulunmasıdır.

Sınırın uzun bir kısmında PYD (PKK kontrolünde Kürt Partisi) hâkimiyet tesis etme gayreti içerisindedir.

PYD’nin burada başarılı olması, PKK’nın çözüm sürecinde masaya daha güçlü ve dayatmacı olarak oturması anlamına gelmektedir.

Sayın Başbakan’ın haklı olarak ve büyük risk alarak ortaya koyduğu çözüm sürecinde, Suriye politikası önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmış durumdadır.

Hükümetin önünde önemli ve zor bir süreç bulunsa da, bunu fırsata çevirebilecek kartlara sahip olduğu da bir gerçektir.

Bu aşamada Sayın Başbakan ve Dış İşlerimizin dikkatlerini, iç politikadan dışa ve özellikle de Suriye’ye çevirmeleri elzemdir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin de Suriye konusunda ortaya çıkacak muhtemel gelişmeler karşısında, hem zihinsel olarak, hem de teknik olarak hazırlıklı olması da önemlidir.

Suriye konusunda klasik “Bekle Gör” politikasının işe yaramayacağı, bu konuda daha aktif, dinamik ve riske dayalı modern politikaların tesis ve takip edilmesi gereklidir.

Suriye’ye doğru atılacak adımlara, Türk Milletinin kahir ekseriyetle destek olacağında şüphe yoktur.

Burada Muhalefete de düşen görevler vardır.

Muhalefet, yerel seçimler ve diğer iç çekişmeler üzerine gündemi kilitleyerek, hükümetin dış politikalarda zayıflamasına sebebiyet vermekten imtina etmelidir. 

Bütün bu gelişmeler, gelecek birkaç ayın, Türkiye için çok hayati gelişmelere gebe olduğunun açık birer işaretinden başka bir şey değildir.

Yeter ki değerlendirebilelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Bektaş Arşivi