Kişiselliklerimizi bastıralım
Yıllardır PKK gibi bir örgüte her türlü desteği veren İsrail, Suriye’nin kanlı katili Eset karşıtlarına yardım gitmesin diye fareyi takip ettiği gibi sahayı durmadan tarıyor.
Kılıçdaroğlu gibilerin kafası basmamış olsa da biz yine de hatırlatmış olalım:
İnsanlık direnişine yardım yapılacaksa ayakkabı kutusunda yapılır, bankadan yapılmaz.
Arabistanlı işadamı Yasin Abdullah el Kadı neden sürekli gündemde?
Arap Baharı Arap halkı diktatörlere karşı uyansın diye mi yapıldığını sanıyorsunuz?
Arap Baharı’nın birinci derecede mağduru Türkiye’dir.
Bu ayaklanmalardan Türkiye hem ekonomi, hem de siyasi yönden büyük darbe yemiştir.
Şimdi de “Bosna Baharı” diyorlar.
Maksat Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri kesilsin. Siyaseti ile ekonomisi içine gömülmüş halde tek kalalım. Sesimiz soluğumuz duyulmasın, kör ve topal gidelim aleme....
Dış politikada yıllardır eve kapatılmış odalık misali, peçenin altından bile efendinden başkasını gözün görmeyecek. Büyüğümüzün bu konudaki emri şuydu:
“Yurtta sulh cihanda sulh.”
Yurtta sırtımıza binenlerle, dışarıda sömürenlerle sulh olduk.
TIR olayında kim ne anladı acaba? Maksat o TIR’ın ne taşıdığından ziyade, nereye gitmekte olduğunun deşifre edilmesi MOSSAD açısından daha önemli.
Vurgusu: “İşte AK Parti iktidarı teröre yardım ediyor.”
Bir Mart Teskeresi sonrasında, en hızlı, subaylarımızın başına geçirilen çuvallarla verilmek istenen mesajı içimizde kaç kişi anladı?
“Şimdilik çuval, daha da ileri giderseniz ayaklarınıza palanga”.
İşin doğrusu, teskereye karşı çıkan generallerin hedefinde iktidar vardı, ama Pentagon bu işi kendisine karşı yapılmış bir ihanet olarak kabul ettiğinden, ders vermek adına darbelerle ilgili elindeki belge ve bilgiler önce istihbarata, oradan da emniyete ve savcılığa...
Okuyucular hatırlar, tutuklamaları iktidarın sahiplenmemesi hususunda çokça uyardım.
Doğrusu, o yıllar AK Parti iktidarının general tutuklayacak ne emniyette, ne de yargıda kadrosu yoktu. Cemaatin de yoktu, ancak cemaatleşince paralel kadrolar kendiliğinden oluştu.
Şu vardı, cemaat Kestane Pazarı olayından dış hatlara doğru açılmaya başladığında “ne olursan ol yine de gel” manzumesine eş ne buldularsa attılar kutsanmış sepete...
Cemaatin başı da dibi de ajan kaynıyor.
Yolsuzluk operasyonları bakanlara kadar uzanmasaydı Türkiye’nin hiç de alışık olmadığı MOSSAD destekli yeni bir sivil darbe ile tanışmış olacaktık.
İyi ki ipler 17 Aralık’ta koptu...
İşte daha önce sürekli Ergenekon’u kışkırtıcı haber yapan Samanyolu Televizyonu ile yandaşları 17 Aralık sonrası ters takla sayılan “biz yapmadık, iktidar yaptı” demeye başladılar.
Cemaatin anlayamadığı; dershane bahane, yolsuzluklar yine bahane...
Haçlı zihniyetin en çok korktuğu, Osmanlı’nın yeniden dönüşüdür.
Korkmalarında bir bakıma da haklılar.
Eskiden her şey emirlerine amade iken bugün öyle değil, Ortadoğu’yu neredeyse ışınlayacak kapasitede olan bir iktidar her isteğe “başüstüne” demiyor, yerine göre dikleniyor.
Son günlerde dillerinden düşüremedikleri M. Fatih Saraç neyin nesi?
Güya Bilal Erdoğan’ın “anketlerle oyna” şeklindeki talimatını yerine getiren şahısmış.
Para götürüp getiren kasaymış.
Fatih’in asıl en büyük suçu(!) Yasin El Kadı ile ortak olmasıdır.
Arap sermayesinin Türkiye’ye gelmesinde rol oynadığı için İsrail işbirlikçisi Koç gibilerin nazarında bir numaralı vatan haini!.. İsrail dururken Müslüman parası ülkeye nasıl gelir?
Bu şeytan yaman şeytan.
Görüyorsunuz ki her ipte birden oynuyor.
Mesele sayın Başbakan’ın doğru veya yanlış yaptığından ziyade, Ortadoğu denkleminde Türkiye’nin diğer İslam ülkelerine model teşkil ederek yeni bir uyanışa sebebiyet verme telaşıdır.
O yüzden mahalli seçimler oldukça önemli.
Anlamalıyız ki tüm şeytani ayak oyunlarının kemiğe dayandığı bir dönemden geçiyor ülkemiz.
Kişiselliklerimizi bastıralım....
AK Parti iktidarı bir sefer daha destek istiyor bu milletten...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.