Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şehzade Mustafa neden katledildi?

Şehzade Mustafa neden katledildi?

Yıl 1553… İstanbul’un fethinin üzerinden 100 yıl geçmiştir… Kanuni’nin son yıllarındayız: Osmanlı en parlak dönemini yaşıyor.

Devletin muktedir kadroları, yenilmez bir ordusu, sapa sağlam bir maliyesi, ülke çapında yoksul bırakmayan bir sosyal yapısı var…

Ama aynı tarihte bir büyük olumsuzluk gelişiyor: Safevi Devleti Anadolu’ya “fitne tohumları” ekiyor: Büyük bir tehlike adım adım yaklaşıyor… Ortalık casus kaynıyor…

Avrupa’yı fethetmeyi düşleyen Osmanlı, Doğu’da barış arıyor, fakat bu mümkün değil: Safevi Şahı, Tahmasb, Çaldıran’ın intikamını alma sevdasında: İlle de babasının (Yavuz) sert yumruğunu, oğluna (Kanuni’ye) iade edecek…

Başka çare kalmayınca, Kanuni, İran üzerine sefer açılmasına karar veriyor. 

Tam da o karışık günlerde, Kanuni’ye, oğlu Şehzâde Mustafa Bey’in “ihanet mektupları”nı getiriyorlar…

Mektuplardan bazıları Şah İsmail’in mirası üzerinde oturan Şah Tahmasb’a, bazıları Diyar-ı Bekir Beylerbeyine hitaben yazılmıştır.

Mustafa Bey, babasının artık kocadığından bahsederek, dedesinin yaptığı gibi yapacağını, yani babasını devirip yerine geçeceğini söylemekte, bunun için iki taraftan da yardım istemektedir.

Bazı tarihçiler tarafından temkinle karşılanan bu mektuplar (Hürrem Sultan’la, Sadrazam Rüstem Paşa ve yardakçıları tarafından uydurulduğu söylenir), Mustafa Bey tarafından müteaddit zamanlarda yazılmıştır, ama içeriği yaklaşık olarak aynıdır…

Kanuni önce inanmıyor: “Oğulcuğum böyle şey yapmaz, babasına komplo kurmaz!..” diye isyan ediyor, ama tümü oğlunun mührüyle mühürlenmiştir…

Üstelik mühürde “Sultan Mustafa” yazmaktadır: Şehzade Mustafa Bey, babasının sağlığında kendi adına “tuğra” çektirmiştir ki, Osmanlı devlet geleneğinde affedilmez bir hatadır, eşine de rastlanmamıştır.

Töreye göre, bu, saltanatını ilân etmesinden, yani adına hutbe okutup para bastırmasından farksızdır.

Tehdit ve tehlike dolu günlerde, devletin bir iç savaşa sürüklenmesi ihtimali, Kanuni’nin tüylerini diken diken ediyor…

Bir yol ayrımındadır artık: “devletle evlât”  arasında sarsıcı bir tercih yapacaktır…

Baba şefkati sebebiyle evlâdını tercih etse, devletini evlâtları arasında bölüştürmek zorunda kalacaktır ki, evlâtlar yine savaşacak, milyonlarca insanın kanı akacak, buna rağmen birkaç yıl içinde ortada devletten eser kalmayacaktır (dünya tarihinde emsalleri var).

Bundan da en büyük ve onarılmaz yarayı “şeriat” alacaktır: Çünkü Osmanlı’nın elinde “İlâ-yı Kelimetullah bayrağı” vardır. O bayrak bir kere yere düşerse, din-diyanet himayesiz kalır…

Üstündeki büyük sorumluluk sebebiyle, Kanuni, devleti tercih ediyor.

O tarihte Amasya Valisi olan Şehzade Mustafa’yı Konya’ya çağırıyor… 

Kendisi de 1553 yılı baharında, ordusuyla birlikte Konya Ovası’na gidiyor. Ordugâhını kurup Mustafa Bey’i bekliyor. Geldiğini haber alır almaz da, Otağ-ı Hümâyun’a (büyük padişah çadırı) çağırıyor.

Mustafa Bey, Otağı Hümayun’un kapısında durduruluyor. Padişah emri gereğince kılıcını teslim etmesi, huzura silahsız girmesi isteniyor… 

Oysa daha önceki uygulamalarda şehzadeler silahları ile huzura kabul olunurdu. Bir anlık tereddütten sonra, verilen talimata uyuyor. Kılıcını, hançerini veriyor. Kuşkulansa bile artık yapacak bir şey yoktur: Babasının huzuruna silâhsız giriyor.

Kanuni, elini “kerhen” öptürüyor. Yine “kerhen” hâl-hatır soruyor. Öfkeden ve acıdan kararan gözlerini sürekli yerde tutuyor. Sonra da “İstirahat” etmesi için kendi çadırına gönderiyor oğlunu.

Bu, Kanuni’nin, canlı olarak büyük oğlunu son görüşüdür.

Çoktan deliller incelenmiş, soruşturmalar yapılmış, Şeyhülislâm çoktan “idam” fetvasını vermiş, artık sıra “infaz”a gelmiştir.

Yarın Şehzade Mustafa Bey’in infazına ve buna ilişkin tartışmalara bakalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi