Laik Bakkal
Yıllar önce şimdi kim olduğunu tam hatırlayamadığım bir arkadaşımdan duymuştum. Hatta olay nerde olmuş, şimdi onu bile tam hatırlayamıyorum. Vay ihtiyarlık vay, bizi böyle unutkan etti. Ama bunların ne önemi vardı ki. Asıl olan olayın kendisidir, Allah Teâlâ’nın lütfu keremine şükür onu unutturmadı. Şimdi de yazdırarak daha sağlam bir kayda bağlatıyor. Bundan sonra onu da unutsak gam değil. Zira bunda da var bir hayır, demek böyle gerekiyor.
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler.
Sahi, Kur’an kıssaları da böyle değil midir? Sadece ders ve ibret alınacak olay var. Ne zaman, ne zemin, ne taş şahıslar. Çünkü ders almak için bunlar bilinmese de olur.
Her neyse, memleketin birinde mahallenin bakkalı hacca gitmiş. Mahalle de çok sevinmiş buna. Artık fahiş fiata mal satmaz, bizi kötü malla kandırmaz, karaborsacılık yapmaz, borçluları çok sıkıştırmaz, tefeciliği terkeder falan filan demişler. Gelince de ziyaretine gitmiş, tebrik etmişler, zemzem içip hurma yemişler. Hac kıyafetini, güler yüz tatlı dilini, tevazu gösterip eliyle hizmet edişini de pek beğenmişler.
Velhasıl mahallelinin gözünde eski “Gavur Bakkal” gitmiş, gelmiş yeni “Hacı Bakkal Efendi.”
Fakat mahalleli çok geçmeden büyük bir sükut-u hayale uğramış. Çünkü bizim bakkalda evinden dükkana girdikten sonra hiçbir değişiklik yok. Yine aynı eski “Gavur Bakkal”.
Bu sefer başlamışlar “bu nasıl hacı?” diye dedikoduya…
Bize sorsalardı, biz derdik ki “arkadaşlar, hacda iyilik küpü yok ki! Hani boya küpü olur da boyacı iplikleri batırınca hemen renk değişir, hac öyle değil işte. Orda “hacı küpü” yok ki batır çıkar olsun “hacı”.
İnsan iyi olmak mı istiyor? Önce buna kendisi karar vermeli. Sonra gereken “iyi olmanın” ilmini öğrenmeli. Sonra bunun gereğini yapmalı. İbadetlerine itina etmeli, kötülüklerden uzak olmaya azmetmeli, nefsiyle mücahede etmeli, iyi arkadaşlar edinmeli, helal lokma yemeli, velhasıl uğraşmalı, didinmeli de öyle iyi bir Müslüman olabilmeli. Yoksa zemzeme batırmakla adam değişmiyor işte orada. Kendisi çabalayacak. Yoksa memleketin azılı adamlarını tutar tutar oraya kesemizden gönderirdik, sadece gitmenin bir hayrı olsa” falan filan…
Ama mahallenin canı yangın ya, tutmuş öğretmenlere de anlatmışlar bunu. Onlar da bu işi yapan sanki din dersi öğretmeninin kendisiymişçesine havalı havalı din dersi öğretmenine şikayet etmişler bakkalı ve eklemişler:
- Bu ne biçim Müslüman?
Öğretmen Bey gülmeye başlamış ve demiş ki:
- Tam sizin istediğiniz gibi bir Müslüman!
- Ne demek istiyorsun?
- Sizin dediğinizi demek istiyorum!
- Biz ne diyormuşuz ki?
- Yahu yıllar yılı siz anlatmadınız mı bu millete, “din başka dünya başka” diye. “Laiklik dünya işine din işini, din işine de dünya işini karıştırmamaktır” diye.
- Eee, dedik bunu!
- İşte bu bakkal da tam “laik bakkal”. Aynen sizin dediğiniz gibi, din işi diye hacca gitmiş, ama haccını hiç dünya işine karıştırmamış. Aynı eskisi gibi dünya işine devam ediyor. Niye şikayet ediyorsunuz ki?!
- !...
Vallahi brawo! Helal olsun o din dersi öğretmenine. Lafı gediğine koymuş. Biz iki saat anlatsak ya anlardı, ya anlamazdı o laik adam. Ama artık bu çıplak gerçeği görür de anlamazsa, aptalın tekidir demek ki…
Bir hatırlatma: Geçenlerde “Bizim Zavallı Almancı” diye bir yazı yazdık. Amacımız dini tebliğde bazı gerçekleri ifade idi. Birkaç yorum yazıldı aşağıya “Almancılara hakaret ettin, özür dile” diye. Ne münasebet canım, niye Almancılara hakaret etmiş olalım ki! “Almancı” sözü bizde olumlu ve olumsuz çeşitli çağrışımlar yapsa da yoğun kullanılan bir kelime. Cahilliğe gelince, onlar da halkımızın bir parçası. Dolayısıyla seviyeleri halkımızla aynı. Ben onların güzelliğine aralarında misafir yaşayarak şahit oldum çok şükür. Burdan selam olsun onlara! Yersiz alınganlığa ne gerek var?
Mesela bu yazı için de şimdi birisi kalksa, “bakkallara hakaret ettin” dese doğru mudur? Biz, “bütün bakkallar böyledir” mi diyoruz ki?
Rica ederim, yazarı yersiz ithamlarla sansürlemeye kalkışmayalım lütfen.